Gökkuşağının altından geçerken...

Gökkuşağının altından geçerken...

15 Şubat 2010 Pazartesi

ORMAN DEĞİLİZ ARTIK, SANAL PARKIZ…

ORMAN DEĞİLİZ ARTIK, SANAL PARKIZ…
11:48 15 Şubat 2010


The Killers ve Editors gibi gruplar artık ayakkabı mağazalarında bile çalınıyor. Bu hoşuma gidiyor aslında…Hatta bugün kendime kot pantolon denerken yani cüceler şehrinde boyuma posuma göre kıyafet bulmakla uğraşırken, bir sürü popüler parçanın caza yakın yorumlarını dinledim koyu sesli bir kadın vokalden…Biraz caz vokal taklidi gibiydi ama çok hoşuma gitti… Artık Britney Spears gibi sinir bozucu şeyler yerine rock veya caz’ın popülize edilmiş hallerinin mağazalarda çalması bile ruhuma tuhaf bir su serpti…
Twitter çılgınlığına teslim oldum diyordum ki en kısa sürede minimalize etmeye karar verdim bu histeri sürecini… Bilimum gazeteci ve şöhret isim, twitter’a sahteleri, sahicileri karması olarak damlarken iletişimsizliğin gittikçe arttığını ve yakınlaşma sandığımız şeyin aslında bir çeşit illüzyon olduğunu, daha da uzaklaştığımızı fark ettim… Telefon bile sıcak bir kucaklaşma gibi kalıyordu twitterımtırak programların yanında… Uzun zamandır iletişemediğimiz bir arkadaşım da başarısını sevinçle haber vermiş bana…Mozilla software’iyle ilgili eğitimde kolaylığa yol açan sanal bir teknoloji üretmiş ve Amerika’ya konferansa çağrılmış… Onun adına sevindim hatta gurur duydum… Senelerdir kendisinden cevap alamamış ve askerlik günlerinde yanında olmuş eski bir dostu olarak soğuk iletişimsizlik dünyasına katkısı buruk bir sevinç yarattı içimde…
Google’ın e-mail software’i Gmail’den fırlayan Buzz programı da twitterdan farksız…
Gene ortaya düşüncelerinizi beyan ediyorsunuz ve kimi ‘beğendim’ yazıyor, kimi yorum yapıyor. Süper iletişim, her şeyi kolaylaştırdı, klip paylaşıyoruz, fikirleri yayıyoruz derken aslında herkesin kendi halinde takıldığı şizofren bir matrix dünyasına itildiğimizi fark etmek güç olmasa gerek… Artık dost kırgınlıkları “neden mesaj atmadın?”, “neden yorum yazmadın?”, “neden listende yokum?” gibi cümleler üzerine kurulmaya başlandıysa bu hazin bir sona doğru hızla gittiğimizin belirtisidir. Bu yazımda karamsar olmak istemiyordum ama vardığım nokta insani açıdan çok mesafeli ve neredeyse her birey arasında adeta bir Berlin duvarı oluşturan bir yapbozun parçaları olmaya doğru gittiğimiz….
İlginç olan, insanların kişiliklerinin buzulun yukarısından görünen kısmı hemen kendini belli ediyor. Sinirli bir insan hemen renk veriyor veya dingin bir insan az çok hissediliyor. Espri anlayışı da kavranabiliyor ama yine de birbirimizin derin dünyalarına inmekten ve sahiden dinleyip anlamaktan çok uzağız. Sürekli sanatsal paylaşıma devam etmeli birey ama dostlukları da oradan temellendirip ilerletmeye çalışırsanız hüsrandan başka yere varamazsınız.
Yeni albümümün video klibi için yönetmen araştırma işi de bana düştüğüne göre buradan paylaşayım : Şarkıma kısa film tadında klip çekmek isteyenler Facebook’tan beni bulup mesaj atabilir. Çok kimse ile halen görüşmekteyim ama bütçesiz olmuyor bu işler…
Sahiden keyifle ve minimal bütçe ile çalışabileceğim yönetmen öngörüsüne veya pırıltısına sahip yaşıtlarımdan hatta daha gençlerden umutluyum….
Size bu haftaki şahsi müzik önerimi de yapayım : Bol bol Editors ve The Killers gruplarını dinleyebilirsiniz… U2 ve Coldplay’in aştığı müzikal yollardan hoplayarak geçiyorlar gibi…
Gerçekten ‘cool’ ve dinlenilesi gruplar… “Are we human or are we dancer?” “İnsan mıyız yoksa dansçı mı?” diyor The Killers… Merak etmemek elde değil…
Ece Dorsay
ecedorsay@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder