Gökkuşağının altından geçerken...

Gökkuşağının altından geçerken...

25 Nisan 2010 Pazar

KIRIK DÖKÜK DİZELER

KIRIK DÖKÜK DİZELER
13:58 25 Nisan 2010

Ece Dorsay
ecedorsay@yahoo.com
Yaşama sevincimizi bize hatırlatan, kalbe mutluluk ve enerji pompalayan rüya ayları yani bahar mevsimi ha geldi ha gelecek derken sürekli bir kapalı hava bize kazık attı. Güneşi görmek hiç bu kadar güzel olmamıştı. Nadir olan şeyler, değerli oluyor galiba. Kimsenin birbirine karışmadığı ve gereksiz yere baskı yapıp birbiri üzerinde hiyerarşi oluşturmadığı bir dünyada yaşasaydık herhalde işimiz ve zorla yaptığımız mesleğimiz bile güzel gelirdi. Şiir okumak tam da böyle sıkıntı veya tam tersi enerji anlarında gerçek bir ilaç. Hatta şanslıysanız ruhunuzdan dizeler dökülür ve kağıda düşmese bile aklınızın köşe taşları olurlar. Kağıda dökülmek üzere heyecanla bekler o dizeler. Mor Rüya adlı ilk şiir kitabımı, dostlarıma heyecanla ve mahçubiyetle anlatırken gözlerindeki pırıltıyı görmek ve hemen aldıklarını duymak ne kadar sevindirici anlatamam. Satış meselesinden bile daha değerli benim için. Henüz kaç sattığını yayınevime sormak bile aklıma gelmemişken yeni dizeler yazmak için bahar aylarının enerjisini beklemişim. Özellikle Beşiktaş’tan Kadıköy’e gidip geldiğim bu hafta içinde nefis ilhamlar aldım havadan sudan, ruhumdan.
Belki önemli kararları gönül rahatlığı ile verebilmenin ferahlığı ve sevdiğim alan olan müzikte değerli insanların yaşamlarına tanık olup motive olmamdı asıl sebep. Araba almayıp gitar alan sadece ben değilmişim diye sevindim. Çocuk gibi sevindim hem de. İşte bu sevinçler ve bu paylaşımlar değerli. Araba almak, iphone almak veya ‘kaç sattı kitabım’ diye düşünmek benim sözlüğümde yazmıyor ama yeni dizelere olan açlığım ve yeni bestelere olan susuzluğum dinmiyor. Ne mutlu ki bahar ayları da böylesine önemli ve kritik kararları alırken en muhteşem cevapları veriyor kalbe. Ruhumda çiçekler açıyor. Hava kapalıysa bir boğulma hissi geliyor ama cesaret büyükse birden ruhum da yüceliyor. Onaysız, beklentisiz, sadece içindeki çocuğu mutlu etmek için yaşarsa insan, çevresindekilere de mutluluğu yansıyor ve daha verimli oluyor hayatı. İçindeki çocuğun isteklerini bastırarak yaşayan insan çevresine de öfke yayıyor sadece.
Öfke de yeterli dozda olduğu zaman güzel. Yalnız uçan bir kartal olmanın da zamanı var, dostlukların tadını çıkarmanın da. Bir bütünün parçaları gibi hissetmek de lazım ama bazen kendi iç dünyasının renklerinde ve derinliklerinde kaybolmak da… Mor rüyalarımdaki dizelerden birazını paylaşıyorum o halde:
Berlin Duvarı
Bir gülüştü ki o
Gitarın telleri titrese
Böyle çınlamazdı yürek
Dünyamın haritası yeniden çizildi
Okyanuslar daha maviydi
Gökyüzü oldum
Onu görünce.
Çıplak bir köprü
Aramızdaki
Sevgimle inşa ettiğim.
İnatçı sevgimle.
Berlin duvarını yıktım,
Eiffel kulesini diktim
Öpüşecek yerimiz
Olsun diye…
Herkesin içinde seviştik
Göremeseler de…
Bir bakış, bir gülüşle
Yandık gizlice…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder