Gökkuşağının altından geçerken...

Gökkuşağının altından geçerken...

25 Temmuz 2010 Pazar

Tony Bennett Esintisi ve Caz Festivali…

Tony Bennett Esintisi ve Caz Festivali…


Caz festivali’nde birçok güzel konser oluyor. Bazılarına caz denemese de renk katıyorlar ve daha geniş kitlelerin ilgisini çekiyorlar. Örneğin Seal’i çok merak ediyorum. Sahiden sevdiğim bir isim. Evvelki senelerde Rufus Wainwright ve Antony and The Johnsons gibi ozanlar da festivalde yer almışlardı. Bu gece Grace Jones konseri var. Aslında Tony Bennett konserinin atmosferini, sanatçının sadece yaşı gereği değil ama yarattığı o dingin, huzurlu, başka dümyalara götüren masalsı sesi gereği Leonard Cohen konserindeki atmosfere benzettim. İkisi de birbirinden farklı sanatçılar ve konserler ama az rastladığımız o dingin ve romantik atmosferi bu iki konserde de buldum.

1926 doğumlu, American Songbook’da yer almış bu çınar ağacı gibi sanatçının, sahnedeki deneyimi ve rahatlığı sürpriz değildi. Yaşına rağmen, step dansları ve kızıyla yaptığı düetler eğlenceli bir hava da estirdi. Türlü dizide ve filmde sesine, şarkılarına aşina olmuşuzdur. Sahne arkasında fotoğraf çekilmek de ayrı bir sürpriz oldu benim için. Taşlarda oturup geç alınmış biletimle izlerim diyordum ki kendimi gazeteciler ve müzik yazarlarının arasında Tony ile fotoğraf çektirirken buldum. Çok tuhaf bir masaydı : Sezen Cumhur Önal’dan Hıncal Uluç’a, ;Yavuz Baydar’dan Kerem Görsev’e birbirinden çok farklı kişilikler aynı masa etrafındaydı. Ben Sevin Okyay ile sohbete daldım. Müzik sevgisi ve samimiyeti, içtenliği ile bana cesaret verdi : “Sen bir besteci ve yorumcusun fotoğraf çektirmekten çekinme” dedi.
Yoksa kenarda oturmayı planlıyordum.

Geçen gece de Lisa Ekdahl adlı İsveçli, Grammy ödüllü genç kadın şarkıcıyı izlemeye gittim. Norah Jones’u vasat bulurken Lisa bence müsamere şarkıcısı gibiydi. Yaptığı şirinlikler ve orkestranın yaratıcılığı bile genç şarkıcıyı düzlüğe çıkaramadı. Sarışın, ufak tefek, şirin ve biraz naif gözükmek kadınlarda çok prim yapıyor. Caz klasiklerini kendine özgü sesiyle söyleyerek ilgi çekse de, sesinin birçok yerde yetmediğini gördük ve neden Björk’ün başarısı şarkı söyleyemeyenleri bu kadar cesaretlendirdi dedik. Grammy ödüllerinin reklamın etkisinde kalan bir kurum olduğuna inanıyorum uzun zamandan beri. Tıpkı Oskar gibi.

Kısacası, Seal varken, Tony Bennett varken, bu konser hoş bir sedadan öteye gidemedi ruhumda. Bir kez daha, isminiz yabancı bir isim olduğunda ve Grammy gibi bir etiketiniz olduğunda insanların sizi ayakta bile izleyebileceğini gördük. “Hepiniz bir rüya gibisiniz” tarzında sürekli tekrarladığı banal sözleri ve şirine tavırları bile insanın içine fenalıklar getiriyordu. Bir ara etrafımda uyuklayan birini bile gördüm. Çok etkilenenler de oldu ki bu da kulaktan kulağa yayılan şehir efsanelerini seven bir toplum olduğumuza gösterge.

Umarım Seal hayalkırıklığına uğratmaz çünkü sahiden hayran olunası bir sesi ve şarkıları var. Büyük bir isim. Caz festivali’nde yer alması tartışılabilir ama yine de güzel bir renk olduğunu düşünüyorum. Grace Jones’dan bile daha çok merak ediyorum diyebilirim kendisini. Hatta rahatlıkla diyebilirim bunu.Ufak yaşta sesiyle her birimizi etkilemiş bir adam Seal. Sadece Crazy – Çılgın adlı şarkısı bile yeterli. Alanis Morrisette, bu şarkıyı yorumlayıp bir de marjinal bir klip çekmişti. Güzel klipti.

Benim en büyük üzüntüm, Antony and The Johnsons konserini kaçırmış olmamdır. O zamanlar henüz keşfetmemiştim kendilerini. Şan tiyatrosu’nda verdikleri konser eminim muazzamdı. Lütfen tekrar getirin onları diye buradan festival yetkililerine duyurmuş olalım.

Ece Dorsay
ecedorsay@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder