Gökkuşağının altından geçerken...

Gökkuşağının altından geçerken...

25 Temmuz 2010 Pazar

Müzik türleri hiyerarşisi yaratmak faşizmdir

Müzik türleri hiyerarşisi yaratmak faşizmdir


Tartışmalar bitmiyor : Arabesk nedir ne değildir, klasik müzik ile kıyaslanır mı? Tüm bunların cevabı aslında çok zor değil. Müzik tarzları birbiriyle kıyaslanamaz. Müzik tarzsı dışında, bir de o müziğin kültürü ve yarattığı alt kültürler ve türler vardır. Ne bir arabesk uzmanıyım ne de bir klasik müzik uzmanı. O yüzden bu iki konuda da taraf tutup ahkam kesmeyeceğim. Tek anlamadığm şey Miles Davis’in veya Louis Armstrong’un cümlesini niye kafamıza sokamıyoruz? Der ki üstad : Ben müziği iki türe ayırırım : iyi müzik ve kötü müzik. Müziği, teknik ustalığa kısıtlamak zaten büyük bir hata çünkü müziğin yarattığı veya doğduğu kültürü görmezden gelmek demek. Harlem sokaklarında siyahilerin başkaldırısından doğan rap müziği küçümsemek de bir o kadar saçma. Teknik ustalığı tartışılır ama blues ve türkü gibi formlar dahi halk kültüründen doğmuştur ve en ilkel şekliyle başlayıp en iyi örneklere kadar gitmişlerdir.

Müzik türlerinin kıyaslaması ve hiyerarşisi, dünya üzerinde yapılabilecek en saçma iştir.
Popülize edilmiş ve içi boşaltılmış örnekleri her türde vardır. Aynı şekilde her tür müziğin sağlam örnekleri de mevcuttur. İki kere iki dörttür yani. Bu kadar polemik haline getirmeye gerek yok. Basitçe örneklemem gerekirse en sevdiğim tarz olan rock veya folk türünde, vasat bir sanatçıyı dinleyeceğime, rap müzikte çok yetkin bir ismi dinlemeyi elbet tercih edebilirim.
Her türün en iyi örneklerine kulağım ve kalbim açıktır.

Üstelik zengin bir kültürden geliyoruz. Dünyaya öfkemiz varken arabesk bir şarkı açıp, hüzünlüyken bir türkü çağırıp, isyankarken rock dinleyebilecek kadar çeşitlilik var içimizde. Her ne kdar reddetsek de içimize atılmış tohumları var birçok tarzın. Lakin zorla sentez yapmak ve bunu ticari amaçla yapmak kabul edilemez. Gerçekten içine sindirerek yapmak zaten kendini belli eder. İçime sinmeyen bir iş asla yapmam. İçime sinerse her tür senteze varım. Bu kadar basit.


Kargayı beslerken Konan Kuş

Hayatta bazen birine bin tane iyilik yaparsınız ve karşılığında gözünüz oyulur. Çok üzülür ve çok yıpranırsınız. Ama bazen bu başınıza gelenler size bir dersten öte olur. Karşınıza öyle bir insan çıkar ki size hiç beklemediğiniz güzellikleri sunar, iyilikleri yapar. Belki de Karma dedikleri şey sahiden var. Bir yere yöneltilen iyi niyet bambaşka bir yerden geri dönebiliyor.
Aynı şekilde olmasa bile…Veya parçalar halinde farklı insanlardan geliyor bu güzelliklerin karşılığı… İşlerin açılması bile işaret olabiliyor. Ben bu tür denklemlere inanmakta ısrarcıyım. Bizim kattığımız manalar bile olsa boşlukta sallanmaktan iyidir anlam katmak. Başta bir olaya çok üzülseniz de hayatın kendi planları ve çizgisi bir şekilde yol gösteriyor.
Çarpa çarpa öğrenmek her daim var ama karşımıza çıkan iyi insanları görebilmek de bir yetenek ve öğrenilen bir şey aslında. Çoğu insan birbirini göremiyor ve an’ın değerini kalbine kazıyamıyor.

Bir sürü dostum uzaklarda…Buradan hepsine selam olsun. Belki de bu mesafeleri aşmamız bizlerin bağını sağlam ve değerli kılıyor. İstanbul insanı hep erteleme modunda. Dost olup da bir senedir görüşemediğim İstanbul’lular varken, Ankaralı, İzmirli dostlarımla daha fazla görüşmüş olmam da mesafelerin aşılabildiğine bir gösterge…Dostluklar sonsuza dek yaşasın… Gerisine güven olmuyor çünkü…

Ece Dorsay
ecedorsay@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder