Gökkuşağının altından geçerken...

Gökkuşağının altından geçerken...

30 Ağustos 2010 Pazartesi

YAZ SALATASI

YAZ SALATASI
21:10 29 Ağustos 2010

Ece Dorsay
ecedorsay@yahoo.com
“Bugün ne yazsam” telaşı her daim mevcuttur. Tanıdığım ilginç insanları, gördüklerimi anlatmak da pek tarzım olmadı bugüne kadar. Ama bazen de anlatasım geliyor, engel oluyorum hep kendime. Belki de hala defterime öyküler yazmayı seven biri olduğumdan, gazete yazılarımı başka türlü düşünüyorum. Olduğu gibi yaşamaktan korkmayan, her şeyi olduğu gibi göğüsleyen ve bana da her şeyi sorgulamayı bir kenara bırakmamı öneren bir ruh tanıdım. Delidolu, zıpır görüntüsünün ardında bir olgunluk ve sahici bir sevgi vardı. Dost gibi dost derler ya. İşte onların nesli tükendi sanıyordum. Gerçi bir elin parmağı kadar bulmuş gibiydim. Sanırım bir elin parmak sayısına yaklaşmamı sağlayacak bir dost sayısına yaklaşmış haldeyim. İyimser cümle kurdurtan az kişi vardır insanın hayatında. Bulunca da bırakmamak gerekir.
Bir yandan Dream Tv’ye röportaj verdim diğer yandan BirArtiBir dergisinden Murat Meriç ve Fırat Demir’e iki saatlik bir röportaj verdim. Yorgunluğuna değen işler olacak hepsi umuyorum ki. Bu yazı belki de böyle dağınık bir yaz yazısı olsun istiyorum. Epey serbest. Bazı gazetelerde ve light eklerinde çok serbest hatta Türkçeyi bozan yazılarla karşılaşıyoruz. Türkçeyi bozma çalışmaları ısrarla sürüyor bazı magazin köşelerinde. İyi Türkçenin dostumuz olduğunu tekrar fark edip acı bir gülümsemeyle yazıma dönüyorum.
Üst köşemde yazan sayfadaşım (kelime türetimi kervanına katılayım dedim!) Cemil Koz’a, güzel cümleleri için teşekkürler. Ufak atışmalarımız da olmuştu o askere gitmeden evvel ama bunlar güzel şeyler. Aynı ailenin mensupları olarak (BirGün ailesi) bir farkındalık yaratmamız güzel diye düşünüyorum. Gazete bayiine gittiğimde BirGün yerine Bugün verelim diyerek sırıtan gazete satıcılarına nasıl cevap versem bilemediğimden, gülümseyip geçiyorum.
Evet–Hayır referandum konusuna girmiyorum ama aklıma hep o program geliyor. Çocukken izlerdik: İzmir marşıyla geleceksiniz Mehter marşıyla gideceksiniz Doğru mu hatırlıyorum? Evet veya hayır diyen eleniyordu. Şimdi de böyle olsa ve Evet-Hayır’dan daha fazlasını söyleme hakkımız olsa. Ne iyi olurdu.
U2 konserine gidiyorum çünkü bunca sene gelmelerini bekledim. BirGün gazetesindeki ilk yazım U2’dan U dönüşü yazımdı. Epey tartışıldı: İnsan hakları ihlali diye mi gelmediler yoksa maddi nedenlerden mi diye. Sanırım Bono’dan dürüst bir açıklama alabilmek en sağlıklısı olurdu. Ayşe Arman’ın Bono ile sohbet ederek geçirdiği bir buçuk saati kıskandım mı? 10’lu yaşlarının sonlarındaki ve 20’lerinin başındaki Ece olsam çok kıskanabilirdim ama 2000’lerin Bono’su benim için eski halinden epey uzak. Elevation şarkısıyla gözümden epey düştüler ve zaten ben 90’ların, 80’lerin U2’sunda kaldım. 2000’leri de takip ettim ama asla o eski ateşi yakalayamadıklarına inanıyorum.
Kararlar alırken eş dost seslerini dinlemek insanı çok kez yanıltabiliyor. En güvendiğiniz iki dostu seçin ve sadece onların sözüne itimat edin ama son kararı gene de siz verin. Bunu bir de kendim uygulayabilirsem harika olacak. Sezgiler en doğru yargıç. Bu yazım, düşünce bulvarım oldu bu yaza dair… Daldan atladığım röportajımdan sonra bu yazı da üzerine iyi geldi bana. Ne de olsa dağınık ve “hayattan muaf” hissettiğimiz bir mevsim geçirdik ama benim için en verimli mevsim oldu: Klibimi müzik kanallarında ilk defa gördüğüm çılgın bir yaz mevsimiydi. İçimdeki inancın ve kıvancın tavana vurduğu bir yaz oldu ve inanıyorum ki bu bir başlangıçtı ve devamı bir çığ gibi büyüyerek gelecek. Yeter ki sevgi olsun, huzur olsun, dayanışma olsun, inanç olsun, etrafımda güzel ruhlar olsun. Kötüler elensin. Dost görünen düşmanlar kaçacak delik arasın. Seven ve sevilen ruhlar etrafımda derviş gibi dönsün. Bundan güzel bir temenni olabilir mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder