Gökkuşağının altından geçerken...

Gökkuşağının altından geçerken...

22 Aralık 2010 Çarşamba

Eski Bisikleti Sürdüm Rüzgara Karşı…

Eski Bisikleti Sürdüm Rüzgara Karşı…
12 Aralık 2010 Birgun Pazar Eki

Arabasız insanın azaldığı bir çağda inatla araba almadım. İstanbul’da araba kullanmak epey yorucu. Siz iyi kullansanız da etrafınızdakiler şehir ormana çevirmiş vaziyette. Cip (jeep) leriyle güç gösterisi yapan ve kendini güvende hisseden sürücüler de var yetmezmiş gibi. Çocukken motosiklet fotoğrafları biriktirirdim. Özellikle birbirinden renkli gözüken dağ motosikletlerinin görüntüsüne bayılırdım. Gidip oyuncak motosiklet bile almıştım. Yeşil fosforlusunu biblo olarak masama koyardım. 11 yaşımda filan bir kaza gördükten sonra motosiklete olan ilgimi kaybettim. Yine de görüntü olarak sevmeye devam ettim. Chopper ve Harley tipi motosikletlerin Easy Rider filmindeki asi havası bile insana ilham veriyordu. Motosiklet sevdam sadece bir görüntüden ibaret olarak kaldı. Bu şehirde o da riskliydi.

Bisiklet deseniz, Büyükada gibi yerlerde çocukken epey binmişliğim vardı. Ama genelde mahalle aralarında gezer çok uzaklara tur yapmazdım. Gidilen yerde kiralamak mantıklıydı. Bir de kaykay merakım vardı ki asla gerçekleşmedi o da. Sanırım sörf ve kaykay gibi sporlar sadece izlemek için güzeldi. Scooter alsam bari dediğimde ailem ondan da korktu. Peki dedim.

Bisiklet almakta inat ettim. Birçok mağaza gezdim. Dağ bisikleti almam konusunda ciddi bir ısrarla karşılaştım. Tüm mağazacılar el birliği ile beni dağ bisikletine yönlendirmek istiyordu. Oysa ben taksiye sığabilecek, istediğim yere götürebileceğim, asansöre dahi sığabilecek pratik ve ufak bir şey hayal ediyordum. Volkswagen isteyen birine Cip (Jeep) dayatılmasına benziyordu durumum. Bir bisiklet forumuna üye olup derdimi anlattım.
Bana katlanan bisikleti önerdiler. Önce saçma ve amatör bir şey zannettim. Aklımda akrobasi için binilen ama ufak ve cool duran BMX’ler vardı benim. Gidip gördüm ki BMX türü bisikletler gerçekten çok ağır ve ufak. Ayakta binip sıçrayışlar yapmak için.

Türlü dükkana girip türlü şey öğrendikten sonra kendimi Beşiktaş’ta buldum. Bike and Outdoors adlı bir mağazada. Daha evvelinde Ortaköy’deki Delta mağazasından almaya niyetlenmiştim ki orada Tolga adlı bir mağazacı felaket bir tavır takındı. Hiçbir bisiklete dokunmama dahi izin vermedi ve bana bir düşman muamelesi yaptı ki anlaşılan Ortaköy Delta ve oradaki Tolga denilen ve öğrendiğim kadarı ile bisiklet bilgisi-sevgisi olmayan, mağazacılıktan gelen (ki onu da öğrenememiş) yabani adam, mağazayı da kendini de küçük düşürdü. Oysa ilk girdiğim TREK bisikletleri satan mağazada çok sıcak karşılandım ve senelerini bu işe vermiş bir adamdan bir sürü bilgi aldım. Ortaköy’de son uğradığım yer olan Kaçkar Bisiklet’te ise sanırım Zafer adlı biri vardı ve bisiklete aşık bir insandı. En az bir saat bilgi verdi ve şehir bisikleti ile dağ bisikletinin farkını uzun uzun anlattı. Hatta bazı bisikletleri demonte edip birçok ayrıntı gösterdi. Maalesef orada aradığım katlanır bisikletin ucuz modeli yoktu. Trek’e telefonla danışarak Beşiktaş’ın yolunu tuttum ve dağ bisikleti al ısrarlarına inat Dahon marka 7 vitesli bir şehir bisikleti aldım. Katlanır olması bir yana. Katlanmadan bile asansöre ve taksinin arka koltuğuna sığdı. Toplu taşıma araçlarına da sığar haliyle.

Üst üste yazılarımda bahsetmiş gibi olmak istemem ama 6 Aralık Hayal Kahvesi konserim sandığımdan bile daha güzel geçti, epey insan geldi ve kaliteli bir kitleydi. Oyuncu, Nilüfer Açıkalın ve gitarist Cem Köksal’ı seyircilerin arasında gördüm. Elbette mutlu oldum. Bir dahaki konserim 6 Ocak Peyote’de. Tek başıma çalmak bana epey keyif verdi. Teknoloji merakım şunu öğretti : Grup elemanları ile uğraşmak teknoloji ile uğraşmaktan daha zor. Şu an peşinde olduğum post folk tarzımdan ve sound’dan epey memnunum. Sanırım beni üzen ve yoran, her şey iyiyken sırıtarak, işler belirsiz iken ortadan kaybolan kimi ilgisiz müzisyene de kapak olmuştur bu konser.

Ece Dorsay
ecedorsay@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder