Gökkuşağının altından geçerken...

Gökkuşağının altından geçerken...

23 Ocak 2011 Pazar

Haritasız Yollar

Haritasız Yollar
23 Ocak 2011 Pazar BirGun

Elinizde el feneriniz olmadan yürürsünüz. Orman, karanlıktır. Çeşit çeşit yaratık vardır içerisinde. Bazen masalsı ve coşkulu bir yürüyüş olur bazense endişe ve ürperti dolu…
Nereye gideceğinizden pek hatta hiç emin değilsinizdir. Bu yol, patika yoldur. Asfalt yollar gibi önceden hazırlanmış bir yol değildir. Tamamen yüreğe ve yürekliliğe dayalı, sezgisel bir yoldur. Etrafta her türden ses ve her türden bitki vardır. Kimisi göz alıcıdır ama zehirler. Kimisi en ücra köşede sanki sessizce birinin gelip kendisini kurtarmasını bekler. Kimisi her ağaca sarılmıştır, sarmaşık gibi heryere tutunur ama sağlam bir kökü yoktur.

İşte böyle yollarda yürürken, toprağa yani yere sağlam basmaya uğraşanların yanında bir de iflah olmaz romantikler vardır ve Byron, Shelley gibi her attıkları adımla bir dize yaratmak isterler. Belaya ve acıya yakın dururlar ama en büyük mutluluklar da en karanlık yolların sonundadır. Hiçbir mutluluğa çiçekli yollardan ulaşılmaz klişesinin doğruluğunu bir kez daha duyumsar o deli gönül. Romantik şair ruhunun en dışlandığı çağda, ince hesaplar ve stratejilerden tamamen uzak, an’lık dürtüleri ve tüm zarafetiyle hayatı kucaklamak ağır bir yüktür ama başka türlü de yaşayamaz, varolamaz romantik şair ruh.

Her uzanan elin yılana dönüşebildiği ve zehirleyebildiği, dostun düşmanın zor seçildiği bir dönemde, dimdik durmak ve hislerinden şüphe etmemek de romantik şair ruhun en güzel özelliğidir aslında. En ince ayrıntılara dikkat eder ve sevgisini en zihin açıcı ufukların kalbine bağışladığı yetenekle dantel gibi örer. O sevgiye layıksa karşıdaki, zaten hediye edilen o değerli danteli görebilir ve çözümleyebilir. Bu tarz bir sevginin ancak eski çağlarda şövalye ve kraliçe arasında yaşandığı doğru mudur? Aslında günümüzde de kalp gümleten aşklar var nadir de olsa, tek sorun belki çabucak tüketenlerin çoğunlukta olması…

Dantel örebilen ve bunu görüp o dantele yeni şekiller katan ruhlar birbirini buldu mu bırakmamaları gerekir. Don Juan’cılık oynar gibi gözüküp, aslında gerçek aşkı aramak daha yüce bir yoldur bana göre. Şövalyenin tek derdi, o yüce sevginin sığınağına sağ salim varabilmektir aslında.

Kategoriler ötesi bağlar, çok nadir kurulur. Gözümüze markaların, etiketlerin, hiyerarşilerin, cinsiyetlerin, yaş uçurumlarının sokulduğu bir çağda, aslında ruhların birbirini tüm çıplaklığıyla görebilmesi ve birbirine açılabilmesi,yalnızca cesur ve derin insanların vakıf olabileceği bir gözü karalık serüveninin zafer kısmıdır.

Aşk, politiktir. Anlayabilene… Aşk, anarşisttir, cesurdur, gözü karadır, hesapsız kitapsızdır.
Stratejisi ve haritası yoktur. Sezgiseldir. Asla ahkam kesmeyi ve kesenleri sevmem. Özellikle aşk hakkında ama aşkın sulu bir Amerikan filmi veya kendi egosunu parlatan bir arabesk olmadığını bilmeyen maalesef çok .Aslında herkesin yaşadığı deneyim biriciktir. Bir ötekine benzemez. Parmak izleri gibi birbirinden farklı ve özeldir. Ama bir kişi ne kadar donanımlı ve derin ise yaşadıkları da o oranda derinleşir. Ruhu zengin olanın gönlü de zengin olur ve kurduğu köprü de devasa olur. İnsanın kendi evrimi de buradadır. Sartre der ya , insan kendini yaratır diye. İşte tam da bu noktada, insanın kendini yeniden yaratma süreci başlar. Fiziksel bir değişim değildir bu. Tamamen ruhsal bir yeniden yaratım sürecidir. Yıkmadan yenisi inşa edilemez. Yine de kendi tarihine ve nostaljik bakışına sahip çıkabilen insan, kendine katarak daha da öteye gidebilir. Çok ötelerden gelen güzel sesleri duyabilir.


Aşk üzerine bir ahkam değil, felsefik düşünceler silsilesi olarak görülebilir bu yazı. Bir tür deneme gibi… Ortaçağ karması bir ruh halinin verdiği ilhamlar…Zorluklara karşı savaş boyalarını sürmüş ama sevdiğine elinde kocaman çiçeklerle giden bir ruhun eteklerinden dökülen inciler…

Ece Dorsay
ecedorsay@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder