Gökkuşağının altından geçerken...

Gökkuşağının altından geçerken...

21 Mart 2011 Pazartesi

Fişi Çekilen Rüyalar ve Mor Rüyam, ruh kardeşi gibiler…

Fişi Çekilen Rüyalar ve Mor Rüyam, ruh kardeşi gibiler…
20 Mart 2011 BirGun Pazar Eki

Geçen haftalardan birinde bahsettiğim kitabı (Fişini sen mi çektin Rüyalarımın), yazarı Çağlar Yerlikaya bana gönderdi. Çok mutlu oldum. İlk defa, köşem dolayısıyla bana bir kitap gönderilmiş oldu. Her şeyin bir ilki vardır. İlk dikkatimi çeken ve epey hoşuma giden şey, kitabın paketi oldu. Siyah bir elektrik fişi ve kablosu ile sarmalanmıştı paket. Pakedin üstüne bir kalp işaret çizilmiş ve ismim yazılmıştı. Elbette dayanamadım ve paketin fotoğrafını çektim. Kitabın ismiyle birebir örtüşen bu paket, promosyondan öte, özel bir hediye almış hissi verdi bana. Kime bu şekilde ulaştıysa, kendini özel hissetmiş olabilir tuhaf şekilde.

Ön kapak ve arka kapak fotoğrafları çok başarılı. Umay Umay, bildiğim kadarıyla kendini fotoğrafçılığa vermiş ve bu kitabın ön/arka kapaklarında imzası var. Fişi çekilmiş bir pikap ve yatağa sır üstü yatmış ama yüzü görülmeyen bir genç görüyoruz. Arka kapakta ise yüzü koyun yatmış. Yine pikap ile yan yana. Pikabın üzerinde bir sayfa var. Bizim olmasına izin vermediğiniz Mektuplar yazıyor. Bu kadar detaylı tasvir etmemin nedeni, bu konsepti adeta bir plak veya CD kapağınınki kadar bütünlüklü ve manalı bulmam. Önce hızla bir göz gezdirdim ve her sayfada birkaç cümle olduğunu gördüm. Daha sonra kitaba başlayınca, bu cümlelerin aslında birer şiir dizesi gibi metaforlarla, benzetmelerle dolu olduğunu, masalsı bir anlatımı olduğunu gördüm. Belki de gerçek üstü diyebiliriz. Daha ziyade şiir dizelerine yakın geldi. Şiir ile düzyazı arasında, belki de deneme diyebileceğimiz ama öyküsü olan bir yazı türü. Haiku’lar geldi bir an aklıma. Buradaki fark, baştan sona roman veya öykü okumuş gibi oluyorsunuz. Aslında gerçek üstü bir öykü diyebiliriz.

Kitabı, hazmederek ve ağır okuduğum halde bir saatte bitti. Adeta bir bardak şarap gibi hazımla okunulan ama yarayı deşen dizeler, yalın halleriyle insanı daha çabuk çarpıyor. Cesur denebilecek betimlemeler de var. Şehir ile hem bir derdi hem de bir aşkı olan yalnız gencin kalp atışları. Arka kapaktaki paragrafı alıntılıyorum : “Üzerinde gidip geldiğim şehri ve şehrin bütün meleklerini gülümsetiyorum bu gece. Kanatlarım biraz daha büyüyor, içine girip çıktıkça İstanbul'un. Bekle Beyoğlu, biraz daha bekle. Bu gece her şeye geç kalmak istiyorum. Önce sen boşal. Kimse yokken içinde, sevgilimle el ele yürümek istiyorum üzerinde.”

İlk şiir kitabım Mor Rüya’daki sade, yalın ve asi ruhlu ama naif dizelerime yakın buldum bazen Yerlikaya’nın cümlelerini. Onun yazdıkları sokakla da yakından ilişkili ama duruşundaki naiflik, melankoli ve aidiyetsizlik hissi, ruhuma çok yakın geldi.
Kısacası, dünyalarımız farklı da olsa bir kardeşlik hissiyle okudum yazdıklarını.
Kardeşler de birbirlerine benzemezler ama bazı izler vardır, tıpa tıp benzeyen.
Abartısız olarak bunu hissettim : Gizli bir ruh kardeşliği. Hiç tanışmamış olsak da.
Bazıları bir şehri kayırmak gibi görse de, yaşamının çoğunu İzmir’de geçirmiş olması,
benim baba tarafımdan gelen İzmir’li kanımla, bir bakış açısı kardeşliği veya köprüsü kurmuş olabilir. İstanbul’dan bahsetmesine rağmen, İzmir’li vizyonunu sezdim. Kitabın çok derinine inip, okuyucularımı fazla yönlendirmek istemiyorum. Asıl derdim, bu kitabın ve yazarının bende uyandırdığı hisleri yazmak. En önemli bağ ise, zor aşkların arayışında düşülen yalnızlık. Yerlikaya, aşkı bazen bir çingene kadar özgürce yaşadığını gizlemiyor beri yandan arayışın bitmeyeceğini dürüstçe ve hüzünlenerek yüzümüze vuruyor. Sığ aşklardan bıkmış bir ruh belki de… Mor Rüya ve Fişini Sen mi Çektin Rüyalarımın kitapları, yan yana çok güzel durdular. İki asi kadın, iki asi erkek veya iki asi çocuk gibi…

Ece Dorsay
ecedorsay@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder