Gökkuşağının altından geçerken...

Gökkuşağının altından geçerken...

18 Nisan 2011 Pazartesi

İnşaat Halindeki Gökdelenler

İnşaat Halindeki Gökdelenler
3 Nisan 2011 BirGun PAzar eki


Puslu göğe bakıyorum. İnşaat halindeki gökdelenler yükseliyorlar bulutlara doğru.

Gökyüzünü kapatıyorlar. Gitarlarıma bakıyorum. Al hepsini ve git bu şehirden diyor içimdeki bir ses bana. İnsanın insana dokunduğu daha güzel bir yer bul. Bu şehirdeki lağım fareleri insanın ruhunu da kemiriyor. Rahat vermiyorlar gecelerime. Kendi iç seslerimi kesmekten ziyade kaçıyorum hepsinden. Zaten susmuyorlar. İnternetin ışığı gözlerimizi alırken, gecenin rengine bürünmek zorlaşıyor. Herkes birbirinin sesini dinliyor. Kimlik krizi içindeki yurdum insanı işte deyip geçmek de kolay değil. Etrafımızı saran krizler asla bitmiyor. Görgünün ve görgüsüzlüğün çatıştığı, cehaletin her şeyin üzerine basarak yürüdüğü bir vahşi ormandayız.

Kılımız kıpırdayamıyor. Sarılmış her bir yanımız.


Ruhsal iç çekmelerimizi ancak gerçek bir dost duyabilir. Çok şansa bulunur belki birkaç tanesi… Çok sayıda AZ insan olacağına, az sayıda ÇOK insan olsun. Sayısı az ama içi çok olsun. Hep bunu diledim yukarıdaki güçten. Sevilmediğim çocuk parkında duramam ben.

Sevildiğim basketbol sahasını veya konser salonunu tercih ederim. Kelimeler bazen esir alır bazense yol gösterir. Şairin ellerini ödünç almak yüreğini almaktan daha zor.

Yürekli olmak bazen çok yorulmayı da gerektirir. Yürekli bir yorgun olmaktan bıktım. Yürekli ama umursamaz olmak ; işte böyle paradoksal dengelere ihtiyacımız olan bir ortamdayız.


Kır saçlı dedelerin bile halimize acıdığı bir dönemin orta yerinde, elinde bastonu ile yürüyen kendi halindeki ihtiyar daha mı bahtlı? Gençliği nasıl geçti acaba? İnternetin ışığı gözünü almadı onun ve yormadı kafasını. Gerçek acıları tattı ama yapay dünyadan uzak yaşadı.

Müziğin en yüce sığınak olduğu artık şüphe götürmüyor. Plastik insanlar ile derdim diyordum ki aslında hakikiymiş gibi ışık saçan ama altından yine yapmacık çıkan arızalı tipler de tanıdım. Rol yapıyor büyük çoğunluk elbet. Artık buna emin olmak şart oldu.

Küçük İskender dizeleri biraz silkeler insanı :

Ağır Bir Parfüm Reveransı

Senden Sonraydı..
hayvansız kalmış bir orman
gibi ağlamaklıydı kainat;
Senden Sonraydı..

hangi dağda ateş yansa
o yana ağlardı atlar,
ve bir kartal
bir kartala dayıyorsa başını
aşk
çağrıldığı her randevuya
geç kalmış demekti!

Senden Sonraydı..
gökyüzüne teslim oluyordu ayışığı
ah onun zarif parmaklarına dolanmış kuğular,
ve kalbi delik bir melek sabahlıyordu
yeryüzünde,
ümit: kurugül çocuk! ümit: aksigül çocuk!
hayat! beni ılık ılık esir al!
diye bağırıyordum çakal karasında
hançer nefesinde!

-K. İskender-

Ece Dorsay

ecedorsay@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder