Gökkuşağının altından geçerken...

Gökkuşağının altından geçerken...

1 Temmuz 2011 Cuma

Ruhumdaki çocukluk kıvrımları

Ruhumdaki çocukluk kıvrımları
26 Haziran 2011 BirGun Pazar Eki


Yazacak çok konum var… Peyote’nin değerli ismi Hakan Orman’ın üzücü biçimde, erkenden aramızdan ayrılışı, elimdeki yeni albümler…Ama bu hafta gerçekten, eteğimdeki taşları dökmek istiyorum gene. Kalbimdeki ağırlıkları atmama bir nebze yardımcı olur belki…Deneme türü dediğimi türe geri dönesim var bu hafta… Şiirsel bir tür deneme belki. O yüzden seviyorum bu türü. Melankolik ve hassas ben… Bir aşk uğruna neleri göze almış ben…

Defalarca başıma geldi : Çok sevdim ve milyonlarca güzellik, milyonlarca zarif çiçek yarattım. Tabii karşımdakinden de gördüm bir takım güzellikler…Ama evet, hep imkansızdı galiba…Belki de umut vardı. Ben hep umut besledim. Korkmadım, yenilmedim. Yazık ki tek başına devrimci olmak yetmiyor aşkta. Yazık ki dürüstlük de bazen karşılığını bulmuyor.
Yer gök ağlıyor. Bilinmez, belki de karşılıklı çarpan bir yıldırımın izdüşümüydü hepsi.
Oyuncuları sevmedim. Maskesini çıkaranlar öyle azdı ki. Bazı anlar oldu, ruhunun derisini tamamen soydu karşımda sevdiğim. Ben gördüm. Dipsiz kuyularda ışığı aramak mıydı bana reva görülen? Büyüdüm, büyüdüm ama yandım kül oldum. Bir soluk, bir nefes, bir ağacın gölgesinde dinlenmek neden bu kadar zordu benim yolumda? Mucizevi karşılaşmalar yaşadım. Mucizevi şimşekler ve güneşler ile karşılaştım. Işığında yıkandım. Nereden bilebilirdim ki bana arta kalanın karanlık olacağını…Payıma düşen bu’muydu? Yoksa sesimi duyacak mıydı yüce bir güç? Bir çocuğun naifliğiyle, bir şövalyenin tutkusuyla tüm kalbimi açtığım ve yolun sonuna kadar gitmeyi göze aldığım an’lar, bana düşman mı olacaktı?

Dayanması güç oluyordu bazen. Bu kadar ince ruhlu olmak, bu kadar gerçek olmak, bu düzende işe yaramıyordu. Aksine, daha zor kılıyordu gündelik hayatta ayak uydurmayı.
Canımdan çok sevdim denir ya. Tek bir bütünün parçasıymışız gibi sevmekten payıma düşen ne mi oldu? Binlerce kıvılcım, binlerce rüya gibi başlarken aslında için için gölgelere hapseden ve ellerinizi kanatan, yüreğinizi kesip biçen bir bilindik senaryo. Belki bir kez olsun farklı biter diye her seferinde tutunup kendinizi kandırdığınız bir rüyanın acı tortusu…

Rüyaların, gerçeklere olan izdüşümünde yaşamak kimi zaman öylesine zor ki… Basit ve sıradan biri olsaydım keşke, dedirtir o anlar size. Keşke basit düşünen biri olsaydım dedirtir.
İncelikler, değere değer katmalar, özbenliğinizi katarak sevmeler diyarında yaşamak gerçekten bu zamanın ruhuna uzak olduğunuzu gösterir. Çok zordur çok, böylesine özgürce sevmek, böylesine sevildiğini hissedip de buzulların kenarında beklemek…Verilen sözlerin, belki de inanmak istediğiniz sözlerin sıcaklığının bir süre sonra yerini korkunç bir kum fırtınasına ve acıya bıraktığını sezinlemek…

Asalet ve cesaret kavramlarının sadece sizde mi olduğunu sorgulatıyor aşk…Ben çok sorguladım. Neden ben sevince, yüreği devasa bir insana dönüşüyorum da, acaba karşımdaki yüreksiz veya duyarsız olabiliyor diye. Belki de bunun bir ölçüsü yok. Sevenlerin tek farkı belki de yüreklerinin büyüklüğü…Kimisi ürkekçe seviyor, kimisi tozu dumana katarak, kimisi ödlekçe, kimisi sabrederek, kimisi sessizce, kimisi için için ağlayarak. Ne yazık ki kimin nasıl sevdiğini asla bilemiyoruz, karşımızdakinin sevgisini test edemiyoruz. İçinde fırtınalar mı kopuyor emin olamıyoruz. Bu yüzden ne yöne bakacağımızı tam olarak kestiremiyoruz. Hem bilsek ne yazar… Göze alınmadıkça tehlikeler, ne fayda eder ki pasif bir aşk? Biraz durulunca aşk, belki de böylesi daha güzel der geçeriz. Hazin son genelde bu değil midir zaten? Tamamen düşman olmaktan yeğdir der gene yüce gönül. Düşmanlık bana göre değil. Hiç değil. Belki birgün layık olduğu yüreğin izini bulur, cesur olan yürekler… Bir su gibi akar sevgi, labirent gibi yollara sapmadan, ruhu yormadan, şifa gibi gelir ve kurtarır yorgun, bitkin ama her daim cesur yüreği…

Ece Dorsay
ecedorsay@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder