Gökkuşağının altından geçerken...

Gökkuşağının altından geçerken...

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Soul’un Melankoli Kraliçesi Bizi Sarstı ve Terketti…

Soul’un Melankoli Kraliçesi Bizi Sarstı ve Terketti…
31 Temmuz 2011 BirGun Pazar Eki

Güçlü kontralto vokalleri, kendine özgü duruşu, 60’ların ve 70’lerin R&B ruhunu yeniden hortlatan muazzam karizması, ayaküstü bile nefis tonlamalarla ve yorumlarla bülbül gibi şarkı söyleyebilen doğal yeteneği, çelimsiz fiziksel görünümünün de yansıttığı kırılgan ifadesi ruhlarda öyle bir yer etti ki, Amy Winehouse’un kaybı, müzik dünyasında Janis Joplin kadar mühim ve acı bir yetenek kaybı oldu. Bize bıraktığı müthiş eserler bir yana, çıkması muhtemel albümünün de bir şekilde basılması taraftarıyım. Elbet üzerinden para kazanmaya çalışan kurtlar, kirli oyunlarına devam edip birçok ürününü satabilirler. Bu da sinirlerimizi epey bozacaktır ama zaten Türkiye konserinin iptaliyle, internetten izlediğim Sırbistan konseri görüntüleri, menejerlerinin ve çevresindekilerin onu nasıl sömürdüğünü göstermişti bana. Twitter’a o tarihlerde : Menejerleri Amy’nin bu hale düşmesine nasıl göz yumuyor diye isyan etmiştim. Bariz olan, saf yeteneğe zerre değer vermeyen çıkarcı kapitalist düzenin ve kolu olan müzik sektörünün saf yetenekten ibaret bir yıldız olan Amy’i sömürüp yuttuğu… Saf derken; gerçekten müzik sektöründe şişirilerek bir yerlere gelen yapmacık yeteneklerden çok ayrı bir yerde durduğunu kastediyorum. Kendi kulvarını yaratmış, sahici bir yıldızdı.

Tabloid dedikleri magazin basınına her zaman malzeme olan hayatıyla ilgilenmedim. Beni ilgilendiren yeteneği ve sesiydi. Yok yere yıpratıldığını görmek mümkündü. 27 yaşında yaşamını yitiren yıldızlar kervanına katıldı : Jimi Hendrix, Jim Morrison, Janis Joplin, Kurt Cobain ve Amy Winehouse… Genç kaybettiklerimizden muazzam yetenekler Jeff Buckley ve Nick Drake de var. Ürkütücü bir tesadüf gibi dursa da aslında açıklayıcı sosyolojik durumlar da var. Müzisyenliklerine ve hayatlarına baktığım zaman hepsinde benzer kırılganlığı, ruhsal değişkenlikleri (genelde manik depresif durumlar), müziği bir varoluş biçimi olarak ifade edişi, dahiyane yeteneği, özgünlüğü, emsalsizliği görüyorum. Bu da beni üzüyor ve ürkütüyor. Kapitalist sistemin, önce dev ışıklarla aydınlatıp sonra büyük baskı uyguladığı, umarsızca sömürdüğü , çiklet gibi çiğneyip attığı pırlanta gibi değerli ve nadide yeteneklerdi hepsi.
Bu yazıyı yazarken canım yanıyor. “Su testisi kırıldı” veya “akıllı değildi” gibi abuk sabuk, sığ, düzen yalakası yorumlar yapan şişirme pop yıldızları(mız) kendilerinden utanmalılar.

Uyuşturucu ve alkol kullanımları ortak yönleri belki…Fakat kimse ahlak bekçisi kesilip de ruh hallerinin haritasını çıkaramaz. Neden bunu seçtiklerini de açıklayamaz çünkü kimse bir diğerinin hayatını bilemez ve bilemeyeceği için de yargılayamaz. Hayatının her saniyesini bilse bile ruh halini çözemez. Sanatçı dediğin, en basidinden, sokaktaki sıradan adamdan daha duyarlıdır. Sosyal duyarlılık veya kişisel duyarlılık ama sonuçta duyarlıdır işte. Sevgi, aşk, insan ilişkileri, dostluklar, samimiyet, dürüstlük konusunda; bir firmanın CEO’sundan bin kat daha duyarlıdır. Ne yazık ki bu sistem, kafası avukat gibi çalışan, kısa vadeli pragmatik hedefleri olan, muhalif olmak nedir bilmeyen, sığ insanları kucaklıyor. Amy Winehouse’un etrafında onu koruyabilecek bir kişi bile bulunmaması çok acı…Bunca şöhret, sanatçıyı daha da yalnızlaştırıyor demek ki… Kaçmak istedikleri ve sık sık çatıştıkları sistemin bir kuklası olduklarını fark etmeleri de ruhlarında yara açıyor olabilir ama bence en büyük sebep sevgisiz bir dünyada yaşıyor oluşumuz. Aile, dost, aşk ilişkilerinin materyel dünya tarafından dümdüz edildiği bir ortamda, nefes alabilmek zor hale geliyor. İnceliklerde yaşayan ruhlar ise en çok bunalanlar oluyor. Elbette açıklamak bu kadar kolay değil. Aynı zamanda, ruhsal ve bireysel problemler de üst üste biniyor. Bu nadide yetenekleri çaresizliğe sürükleyen sebepleri az/çok duyumsayabiliyorum, kurduğum empatiyle…

Sanatın acılardan doğduğu klişesi bir kez daha doğrulanır gibi oldu ama coşkuların da büyük etkisi var inanın…Zaten bazen manik bazen depresif hallere, her insan evladı müsait sadece bu saydığımız dev isimler/yetenekler (dev derken şöhret değil yetenek anlamında), bu halleri daha yoğun yaşadı. Şarkıları, zamanın ötesinde, ilk günkü tazeliğinde kalacak; kapitalizmin pompaladığı çiklet şarkılar kulaklarımıza her gün tecavüz ederken, gerçek şarkılar hep kalbimizin orta yerinde çınlayacak.

Ece Dorsay
ecedorsay@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder