Gökkuşağının altından geçerken...

Gökkuşağının altından geçerken...

2 Ekim 2011 Pazar

Sonbahar Başlarken…

Sonbahar Başlarken…
4 Eylül 2011 Pazar BirGun eki


Kelimeler bazen tükenir klişesi vardır. Bu gece bu yazıyı yazmaya başlarken aslında daha ziyade dizeler var kafamda…Gazeteye dize yazılır mı demeyin, elbette sıra dışı bir durum olur. Denemeler de dize sayılmaz mı aslında? Kelimelerin bittiği yerde gerçekler mi başlar yoksa tam tersi mi bilmiyorum. Tek bildiğim 1 Eylülü 2 Eylüle bağlayan gecede bu yazıyı yazarken, güzelim Temmuz ayının ve İzmir’deki keyifli günlerimin ne çabuk geçtiğine kafayı takmış olmam…

Dün gece Taksim’de burnumuzun dibinde patlayan silahlar, İzmir’e olan özlemimi perçinledi. Evet, kelle koltukta gezmek bir insanın mecburiyeti olmamalı… Tüm iş imkanları bu şehirde diye hapsolduk kaldık…Çifte yaşam kurmak en güzeli ama bazı köprüleri de kafada yakmadan olmuyor işte…Her şeyin bir bedeli var elbet…

Elimde eski biletler var…Rüyalarımın kapısını aralayan biletler… Sonra düşünüyorum tekrar : Galiba kafasında gözle görülmeyen bir huni olanları sevdim hep. Dostluk ve aşk gibi kelimeler de ne kadar sınırlayıcı aslında…Etiketleri hiçbir zaman sevmedim…Sadece dert anlatabilmek için lazım oldular yoksa gerçekten çok boğucu ve kısıtlayıcı buluyorum etiketleri... Şekli şemali yok ne dostluğun, ne aşkın, ne sevgili olmanın…Kuralı da yok…
Sonuç olarak tüm gezinti ruhumuzun içinde…Dışarıda olanlar, gönül gözüyle bakarken şairane bir tavrın bu çağda bazen çırpınışları bazen kaçışları…

Kariyerist insanlar bana plan yap, plan yap diyorlar ama asla planların insanı olmadım galiba. Karşıma doğru ekip çıkmadı ve sanırım özgürlüğüme düşkün oldum. Doğru sinerjiyi yakalamak klişe lafı cümlesi ya ; Sahiden öyle. Doğru insanları, ekibi, müzisyenleri ve prodüktörü bulamadıkça veya o motivasyonu beraber sağlayamadıkça, Don Kişot olarak kalıyorsunuz ve bir başınıza yürümek daha cazip geliyor, kariyerist mantıkta ideal olmasa da.
Taşları yavaş yavaş diziyorum evet. Galiba en zor yolları seçiyorum ama zaten özgürlüğün bedeli de bu değil midir? Sindire sindire ilerlemek…


En motive edenler de bazen en çakal kafalar çıkabiliyor üstelik. Bu tür durumları çok yaşadım. Kendi çıkarları için sizi motive edip sonra da parsayı toplayarak kaçanlar çok fazla var. Bunca senenin deneyimini de, büyümüş de küçülmüş tiplere anlatmanız mümkün değil elbet… Zaten anlatmaya çalışmıyorum bile…Sadece daha dingin bir kafa ile üretmek istiyoum artık. 20’li yaşların o lüzumsuz hırslarından bağımsız kalarak. Kendi kendini yormaktan başka bir işe yaramıyorlar çünkü.

Sonbahar’da da güneye inilebilir aslında ama burada bekleyen çok iş var. Ailevi sorumluluklar vesaire derken gri şehir ile baş başa kaldık. Gri derken sokaktaki çatışmalı durumları ve gerginlikleri kastediyorum. Gerçekten çoğu metropol artık huzurdan uzak…
Bir balıkçı köyünde yaşamak, Ortaçgil gibi, çok cazip gelebiliyor böyle zamanlarda…

Ece Dorsay
ecedorsay@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder