Gökkuşağının altından geçerken...

Gökkuşağının altından geçerken...

12 Şubat 2012 Pazar

Modern Çağda Yazı Yazmanın Handikapları

Modern Çağda Yazı Yazmanın Handikapları
5 Şubat 2012 BirGun Pazar Eki

Sevgili dostum Ece Arar’ın önerisi oldu : Neden yazamamak üzerine bir yazı yazmıyorsun dedi. Düşündüm, çok mantıklı geldi. Kafamda binlerce düşünce, kalbimde binlerce his, dopdoluyum ama neden donup kalıyorum? Oto sansür ne kadar etkili? Ebette çok ama en büyük bela nedir derseniz , cevabı basit : Twitter ve Facebook gibi sanal fikir paylaşımı ortamlarında zaten tüm hislerimizi, düşüncelerimizi an be an döküyoruz. Bir sürü insanla anında en matrak detaylarımızı paylaşıyoruz. Bir yandan “körler, sağırlar birbirini ağırlar” durumu oluyor. Diğer yandan ise zehrimizi dışarı atıyoruz veya esprilerimizi paylaşıyoruz.

Bu sefer ne oluyor? Öykü, deneme, makale ve/veya diğer türleri yazacak birikimimizi, yaratıcılığımızı, enerjimizi tamamen bir ekranda belli saniyeler gözüküp, internet tarihinin tozlu sanal sayfalarında kaybolacak yere harcıyoruz. Gerçi internetin en güzel yanı, hislerinizi ve gördüklerinizi anında paylaşabilmeniz. Kitapta veya makalede, iyi demleniyor, bekliyor, basılana kadar belki o duygulanımlar tazeliğini yitirmiş oluyor. Oysa günümüzde, modern teknolojinin ve popüler kültürün de etkisiyle, anında paylaşıma o kadar alıştık ki.

Demek istediğim, bir bilgi veya bir his, eğer güncelliğini ve haber değerini yitirmişse, bizim için önemi azalıyor. Tam o an’da olması çok önem taşıyor. Yine de hazin olan, ekranda diğerlerine gözüken cümlelerimizin, biz yazarkenki yoğunluğunun diğer tarafa ulaşmaması.
Demlenerek güzelleşen paragrafların büyüsü yerini anında verilen bilgiye bırakıyor. Enerjimizi bu tür bir yazma uğraşına verdiğimiz için ise, normal kağıda veya Word dosyasına yazılan cümleler sanki biraz öksüz, biraz sahipsiz, biraz adrenalinden yoksun kalıyor.

Adrenaline çok alıştık. Cümleleri aktarırken hissettiğimiz adrenalin bizi motive ediyor ve taze tutuyor. Eğer birkaç gün sonra okunacak cümleler ile uğraşıyorsak, içimizde tuhaf bir boşluk oluyor. Aslında kendi odanda beste yapmakla, seyirciye canlı çalmak arasındaki fark gibi…
İnternete yazmak, konser vermek gibi bir bakıma. Basılmasını bekleyerek eski usül yazmak ise, tuhaf bir sıkıntı veriyor bazen insana. Yine de yazıyı kağıtta basılı görmek çok ayrı bir görkem değil mi? İnternette ise yazılanlar silinip gidiyor veya kimse dönüp de okumuyor.

Kısacası yazının değeri, zamanlama ile eş değer olmaya başladı ki bu çok tehlikeli bir yere götürüyor belki hepimizi. Kalıcı fikirler ve kalıcı oluşumların yerini an’lık çığırtkanlıklar almıyor mu böylece? Belki de dengeyi bulup, yazma işini daha sürekli ve istikrarlı kılmak gerekebilir.
Kalem ve kağıtla deftere yazı yazmanın keyfi diye bir şey de var. Çok az insan artık bunu yapıyor günümüzde. Elbette ben zor vazgeçtim çünkü kalemle yazmayı cidden çok seviyordum. Hala da bazen defterler alıp notlar tutmak hoşuma gidiyor ama ne yazık ki pratik değil çünkü yazdıklarınız lazım olunca, bir yere yollamanız gerekince heba oluyorlar. PC çok mu güvenli diyeceksiniz, hiç değil… Tüm bilgileri kaybetme riski de var. Velhasıl, en güzelinin hala deftere yazmak olduğunu ama bu uğraşın beyhude olduğunu düşünüyorum ben de herkes gibi. Keyfini gene de değişmem hiçbirşeye.

Yazmaya engel olan çok şey var ama bence en önemlisi bu hoyratça kullandığımız ve dozunu abarttığımız sosyal medya. Üzerinde sürekli yazılıp çizilen bu konuya bu hafta girmiyorum ama yazma ve yaratma eylemini epey yaralayan bir olgu olduğu kesin. Dilerim, bir denge bulabiliriz ve sosyal medyayı etkin şekilde kullanırken, kişisel yaratım olanaklarımızdan da vazgeçmeyiz veya bu kendinle baş başa kalıp, sonradan okunabilecek bir sayfaya düşüncelerimizi yazma eylemini tamamen arkamızda bırakmayız.

Ece Dorsay
ecedorsay@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder