Gökkuşağının altından geçerken...

Gökkuşağının altından geçerken...

3 Haziran 2012 Pazar

Memlekette Alternatif albüm bolluğu – Ayten Alpman Hatırası


Memlekette Alternatif albüm bolluğu – Ayten Alpman Hatırası
6 Mayıs 2012 Birgun Pazar eki

Hayat, bizim ekip biçtiğimiz bir tarla mı yoksa bize ekilenlerin toplandığı bir tarla mı? Belki de her ikisi de… Ne ekersen onu biçersin lafı var ya… Taktım bu cümleye… Bir bakıma çok doğru tabii, Sürekli emek vermek gerekiyor bir şeylere ki, manevi bir güç gelsin… Hayata anlam katma savaşı süregelmeli yoksa delirir insan. Varoluşsal sorunların başında geliyor belki birgün yok olacağımızı bilmek. Hayvanlar gibi olsak ve bilmesek keşke diyor insan ama o zaman üretir miydik, bu kadar yürekli davranabilir miydik bazı konularda? Kaçımız yürekliyiz ve ne anlamlarda, o da tartışma konusu…

Hep incelikler, sevgi , aşk, tutku, özlem gibi duygularla boğuştum. Aslında çok güzel duygular ve yaşanılabilse güzellikler, paylaşmaya daha açık bir devirde olsak, eminim bu hisler dünyanın en güzel coşkularına gebe. Gelin görün ki, paylaşmak artık, bir haber yazmaktan veya gündelik sohbetlerden ibaret… Sohbetler de yüz yüze olamıyor , çoğunlukla Twitter vesaire.. Kırk yılın başı belki bir esiyor ve görüşülüyor. Tabii, durumu dramatikleştirip, belli kişiler üzerinden genellemek istemem ama çoğumuz böyle olmadık mı?

Mert ve içten olmanın en “uncool” yani bir tür “zayıflık” sayıldığı, berbat ötesi zamanlardayız. Tam aksine, aslında hepimize inanılmaz bir sabır ve kalbe inanma dürtüsü gerekiyor. Gerçi, bu faydacı çağda, poker suratlı olmak yani hislerini asla belli etmemek, robot gibi görevi insanı olmak çok yaygın. Yok arkadas, bu zamanın insanı olamadım ben ve varsın olmayayım… Ne faydacılıktan anlarım ne de çıkarcı sevgilerden… Sevdiğimden yardım filan asla isteyemem. Araya kara kedi girmesin isterim.

Bu yazi yayımlandığında Replikas’i konuk almış olacağım, kendilerinden bir sonraki yazımda bahsedeceğim. Birol Üzmez’in açtığı İzmir’deki plakçıdan da bahsedeceğim. Epeyce konu var kafamda ama doğru zamanı bekliyorum, bugün müzik dışındaki sularda gezeyim dedim.

Bu aralar , ağırlıkta Türkçe müzik dinliyorum. Hem memlekette yeni çıkan alternatif CD’lerin bana gelmesiyle, bir sürü yeni türk grubu dinliyorum, hem de çevremdeki Türkçe müzik meraklıları sayesinde eski pop şarkılarına iyice sardım. TSM’den örneklere bile bakıyorum ara sıra. “Bile” dememin sebebi, hep batı kökenli müziklere olan tutkumla bilinirim genelde. Batıda yeni çıkan grupları, eski yoğunluğuyla takip etmiyor olabilirim, bizde yapılanlar beni daha fazla heyecanlandırıyor, bunun sebebiyse, Türkiyeli bir müzisyen olarak, (ki ben sanatçıyı dünya vatandaşı olarak görenlerdenim.) burada olup bitenleri, yeni adımları, çekilen zorlukları, taze taze gelen akımları, bağımsız projeleri, çöl ortamına sunulan hediyeleri, devrimsel nitelikte görüyorum, memleket müziği için. Ana akım, epeyce kötüleşmiş olsa da, alternatif akımlar her daim heyecan verici. Açık Radyoda programıma konuk alayım derken, bu kadar çok CD geleceğini ve bu kadar çok yeni grup olduğunu tahmin bile etmiyordum ki takip eden biriyimdir yenileri. Çok büyük heyecan duydum.

Kısacası, yakında , memleketin gelmiş geçmiş en önemli isimlerini konuk alabilirim gibi gözüküyor. Biliyorsunuz, kimisine ulaşmak kolay değil ama bu aralar mucizevi isimlerden mucizevi sözler duydum. Eskiden tanıdıklarım da var. Tabii, bu isimlerin çoğu zaten televizyonlara bile çıkmıyorlar ama sadece kendimi dinletip güzel yorumlarını duymak bile ne kadar müthiş anlatamam. Arif Mardin’in gözüm gibi sakladığım e-postasını ise bulamıyorum. Wim Wenders’inki veya U2 basçısı Adam Clayton’unun sanırım grafiker olan abisininki de kayıplarda… Sonuç olarak çok değerli insanlardan çok değerli sözler duydum ama isimleri bana kalsın. Memleketin güzide isimleri…

Son söz olarak : Ayten Alpman gibi bir divanın kaybı beni çok sarstı. Babama yapılan saygı gecesini onurlandırıp şarkı söylemişti ve orada tanışma fırsatı bulmuştum kendisiyle. Asi tavırlı ve çok klas duruşu olan bir diva idi. Hayran kalmıştım. Yıl 2011 yer Akatlar Kültür Merkezi. “Bu gençler de caz müziği kolay sanıyorlar, herkes söyleyemez” diyordu sahne arkasında, Cahit Berkay’a. Kimilerinden şikayetçiydi belli ki. Çok heyecanlıydım. Babama, Moon River adlı caz standardını, bestem olan Güneş ve Sen’i söyledim o gece sahneden. Sonra korkarak , cesaretimi toplayıp Ayten hanımın yanına gidip, ne düşündüğünü sordum. Sen kesinlikle caz müziğe yönelmelisin dediğinde ne kadar mutlu olduğumu dün gibi hatırlıyorum. Ses rengini, kendime yakın bulduğum ve örnek aldığım yegane şarkıcı, bu memlekette…. Ben Varım şarkısını yorumlamıştım aylar evvel, evde prova demom duruyor. Paylaşmaya çekiniyorum… Işıklar içinde uyusun, memleketin gelmiş geçmiş en güzel sesli divası…. 2 haftadır radyo programımı Ayten Alpman’dan bir şarkı ile açıyorum. Bir süre daha böyle devam eder programım… Müthiş şarkıları hep ve her yerde yankılansın…

Ece Dorsay

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder