Gökkuşağının altından geçerken...

Gökkuşağının altından geçerken...

15 Kasım 2012 Perşembe

Antalya Altın Portakal Film Festivali


Antalya Altın Portakal Film Festivali
14 Ekim 2012 BirGün Pazar Eki


Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne ilk olarak 1997 yılında gelmiştim. Selanik’teki  U2 konseri sonrasıydı ve Antalya’da iken bu konseri yazıp Blue Jean dergisine gönderme fikri gelmişti aniden. Gerçekleşmişti de.  O tarihte, festival ortamı ıssızdı, Yeşilçam oyuncuları ağırlıktaydı, Ferzan Özpetek henüz ilk filmi Hamam filmiyle katılmıştı festivale. 1997’den beri hiç gelmedim Antalya’ya. Senelerce festival iyice gelişti, canlandı, Türkiye’nin Oskar’ları halini aldı.  15 sene sonra tam 2012 yılının Ekim ayında, Açık Radyo’daki programlarım dolayısıyla , buraya DJ olarak sürpriz bir davet aldım. Portobello’daki kapanış partisinde yarın gece çalacağım. Bu yazıyı okuduğunuzda, kısmetse çalmış olacağım ve muhtemelen İstanbul’a dönmüş hatta radyoda Tindersticks özel programımı yayınlamış olacağım. 
Alternative rock parçalar seçtim parti için yani kendi çizgimden şaşmadım her zamanki gibi... Arada Massive Attack gibi elektronik müziğin (trip hop tarzının)  öncü isimleri de var. Festival, çok iyi bir zamanıma denk geldi. Biraz moralim bozuktu ve burada tüm dertlerim silindi gitti. Rixos’ta çok iyi karşılandık. Sevin Okyay ile sohbetlere doyamadık. Yekta Kopan ile tekrar karşılaşmak güzeldi. Şarkıcı ve oyuncu Özay Feicht, bize havuz başında Summertime söyledi. Festivalde tanıştığım Sabahattin Çetin de Kum Saati albümümü çok sevdiğini ve devam etmem gerektiğini söyledi.Milliyet Sanat dergisinin kurucularından, kıymetli Zeynep Oral da festivaldeydi, konuştuk biraz.  İnsan, festival ortamında , kimi dostlarıyla ve eski tanıdıklarıyla daha sık görüşme fırsatı buluyor, kahvaltı, beraber film derken, bolca dedikodu da ekleniyor. Udo Kier gibi bir dünya yıldızıyla, bu kadar eğleneceğimi önceden düşünemezdim. Madonna’nın Deeper klibinde ve Sex Kitabında yer almış ve elbette müthiş bir filmografisi var. Fassbinder ve Lars Von Trier’in beraber çalıştığı bir aktör. Karizması, mavi gözleri, espri anlayışı, festivalde yaşadığı aksilikleri çok yansıtmaması, Ömür’ün kıyafeti hakkında siyah dekor üstüne tek bacak gördüm demesi, bizleri neşelendirdi. Albümümü merak etti ve yollamam için bana adresini verdi. Fotoğrafını bile izin alarak yayımladım instagram’da ve Türkan Şoray ile çektiğim bu kare, ana akım bir gazetede yer buldu.
Babamın Türkan Şoray fotoğrafları sergisi açılışına gittim 7 Ekim Pazar günü. Epeyce izdiham oldu, Antalya’lı Türkan Şoray hayranları, kendisini yalnız bırakmak ne kelime, etrafını sarıp hiç bırakmadılar Şoray’ı ve sevgi seli ile karşılandı. Muazzam zarafeti ve içtenliği, halkın her zaman büyük sevgisiyle ve coşkusuyla karşılanır. Diyeceksiniz ki, en medyatik olan açılış töreninden neden bahsetmiyorsun? Yeterince yazıldı çizildi bu tören hakkında, hele de tüm töreni ele geçiren şov hakkında. Söz söyleme ihtiyacı hissetmiyorum bu yüzden.
Boğaziçi Üniversitesi’nden eski bir dostum Dilek Aydın’ın kısa filmiyle festivalde yer aldığını, tesadüf karşılaşıp öğrenmek beni ayrıca gururlandırdı. Kıbrıs Bayrak TV ve FM’den Ogün Erciyas ve eşi Melek ile epeyce gezdik. Sevin Okyay’ın önerisiyle Düşler Diyarı’na gittim ve çok memnun ayrıldım bu doğa güçlerinin ve aramızdaki doğal bağın bireyden üstün olduğunu anlatan filmden. O filmin üstüne Ali Özgentürk’ün aynı çekim malzemesinden iki ayrı film yorumu çıkardığını bizlere anlattığı  filmleri gördüm : Beni Sev ve Görünmeyen. İki farklı yorum yapmak istedim dedi Ali Özgentürk, basın toplantısında. Beni Sev’de Romeo ve Juliet’in ruhunu taşıyan kara sevdaya odaklanılmış, Görünmeyen’de ise arka plandaki Bartok’un Türkiye’yi ziyareti, Nazilerden kaçışı öne çıkmış. Udo Kier, filme büyük bir zenginlik ve estra derinlik katıyor. Neden dünya çapında biri olduğunu, gerçek hayattaki mizahi halinden çok ötedeki  derinliğini , sinema perdesinde görünce iyice anlıyor insan. Ali Özgentürk’e, ilk filmden çıktğımda, Romeo ve Juliet hikayesi gibi dedim, çok iyi analoji yaptığımı söyledi ve bunu basın toplantısında da ismimi anarak belirtti. Burada öyle müthiş sohbetler ettim ki, İstanbul’a döndüğümde, hayatım boyunca haturlayacağım anılarım olacak. Dilerim parti de harika geçer. Açılış törenindeki mecburi sigara molalarımızı bize unutturdu bu sohbetler ve filmler dersem, durumu yeterince özetlemiş olurum sanırım. Zengin bir film seçkisi var festivalin ve hangi filme yetişeceğimizi şaşırdık. Denizden de istifade etmek isteyen ben, bazı filmleri festival sonrasına bıraktım ama Eldeva Katya, dönüşte ilk izleyeceklerimden olacak. Olay yaratan film, Derin Düşün-ce,sonradan yasaklanmazsa, onu da göreceğim umuyorum. Müziğimi merak eden yönetmenler, oyuncular oldu epey. Güzel bir festival oluyor her açıdan. Elbette, teknik sorunlar, vesaireler , bazı seçim hataları olmuş olabilir, onlar da başka yazı konusu olur. Ben, kendi gözümden anlatmaya çalıştım herşeyi.  Yarın son günümüz festivalde. Müthiş bir kapanış partisi olması umuduyla.

Ece Dorsay

ecedorsay@yahoo.com


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder