Antalya Altın Portakal Film Festivali
14 Ekim 2012 BirGün Pazar Eki
Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne ilk olarak 1997
yılında gelmiştim. Selanik’teki U2
konseri sonrasıydı ve Antalya’da iken bu konseri yazıp Blue Jean dergisine
gönderme fikri gelmişti aniden. Gerçekleşmişti de. O tarihte, festival ortamı ıssızdı, Yeşilçam
oyuncuları ağırlıktaydı, Ferzan Özpetek henüz ilk filmi Hamam filmiyle
katılmıştı festivale. 1997’den beri hiç gelmedim Antalya’ya. Senelerce festival
iyice gelişti, canlandı, Türkiye’nin Oskar’ları halini aldı. 15 sene sonra tam 2012 yılının Ekim ayında,
Açık Radyo’daki programlarım dolayısıyla , buraya DJ olarak sürpriz bir davet
aldım. Portobello’daki kapanış partisinde yarın gece çalacağım. Bu yazıyı
okuduğunuzda, kısmetse çalmış olacağım ve muhtemelen İstanbul’a dönmüş hatta
radyoda Tindersticks özel programımı yayınlamış olacağım.
Alternative rock parçalar seçtim parti için yani kendi
çizgimden şaşmadım her zamanki gibi... Arada Massive Attack gibi elektronik
müziğin (trip hop tarzının) öncü
isimleri de var. Festival, çok iyi bir zamanıma denk geldi. Biraz moralim
bozuktu ve burada tüm dertlerim silindi gitti. Rixos’ta çok iyi karşılandık.
Sevin Okyay ile sohbetlere doyamadık. Yekta Kopan ile tekrar karşılaşmak
güzeldi. Şarkıcı ve oyuncu Özay Feicht, bize havuz başında Summertime söyledi.
Festivalde tanıştığım Sabahattin Çetin de Kum Saati albümümü çok sevdiğini ve
devam etmem gerektiğini söyledi.Milliyet Sanat dergisinin kurucularından,
kıymetli Zeynep Oral da festivaldeydi, konuştuk biraz. İnsan, festival ortamında , kimi dostlarıyla
ve eski tanıdıklarıyla daha sık görüşme fırsatı buluyor, kahvaltı, beraber film
derken, bolca dedikodu da ekleniyor. Udo Kier gibi bir dünya yıldızıyla, bu
kadar eğleneceğimi önceden düşünemezdim. Madonna’nın Deeper klibinde ve Sex
Kitabında yer almış ve elbette müthiş bir filmografisi var. Fassbinder ve Lars
Von Trier’in beraber çalıştığı bir aktör. Karizması, mavi gözleri, espri
anlayışı, festivalde yaşadığı aksilikleri çok yansıtmaması, Ömür’ün kıyafeti
hakkında siyah dekor üstüne tek bacak gördüm demesi, bizleri neşelendirdi.
Albümümü merak etti ve yollamam için bana adresini verdi. Fotoğrafını bile izin
alarak yayımladım instagram’da ve Türkan Şoray ile çektiğim bu kare, ana akım
bir gazetede yer buldu.
Babamın Türkan Şoray fotoğrafları sergisi açılışına gittim 7
Ekim Pazar günü. Epeyce izdiham oldu, Antalya’lı Türkan Şoray hayranları,
kendisini yalnız bırakmak ne kelime, etrafını sarıp hiç bırakmadılar Şoray’ı ve
sevgi seli ile karşılandı. Muazzam zarafeti ve içtenliği, halkın her zaman
büyük sevgisiyle ve coşkusuyla karşılanır. Diyeceksiniz ki, en medyatik olan açılış
töreninden neden bahsetmiyorsun? Yeterince yazıldı çizildi bu tören hakkında,
hele de tüm töreni ele geçiren şov hakkında. Söz söyleme ihtiyacı hissetmiyorum
bu yüzden.
Boğaziçi Üniversitesi’nden eski bir dostum Dilek Aydın’ın
kısa filmiyle festivalde yer aldığını, tesadüf karşılaşıp öğrenmek beni ayrıca
gururlandırdı. Kıbrıs Bayrak TV ve FM’den Ogün Erciyas ve eşi Melek ile epeyce
gezdik. Sevin Okyay’ın önerisiyle Düşler Diyarı’na gittim ve çok memnun
ayrıldım bu doğa güçlerinin ve aramızdaki doğal bağın bireyden üstün olduğunu
anlatan filmden. O filmin üstüne Ali Özgentürk’ün aynı çekim malzemesinden iki
ayrı film yorumu çıkardığını bizlere anlattığı
filmleri gördüm : Beni Sev ve Görünmeyen. İki farklı yorum yapmak
istedim dedi Ali Özgentürk, basın toplantısında. Beni Sev’de Romeo ve Juliet’in
ruhunu taşıyan kara sevdaya odaklanılmış, Görünmeyen’de ise arka plandaki
Bartok’un Türkiye’yi ziyareti, Nazilerden kaçışı öne çıkmış. Udo Kier, filme
büyük bir zenginlik ve estra derinlik katıyor. Neden dünya çapında biri
olduğunu, gerçek hayattaki mizahi halinden çok ötedeki derinliğini , sinema perdesinde görünce iyice
anlıyor insan. Ali Özgentürk’e, ilk filmden çıktğımda, Romeo ve Juliet hikayesi
gibi dedim, çok iyi analoji yaptığımı söyledi ve bunu basın toplantısında da
ismimi anarak belirtti. Burada öyle müthiş sohbetler ettim ki, İstanbul’a
döndüğümde, hayatım boyunca haturlayacağım anılarım olacak. Dilerim parti de
harika geçer. Açılış törenindeki mecburi sigara molalarımızı bize unutturdu bu
sohbetler ve filmler dersem, durumu yeterince özetlemiş olurum sanırım. Zengin
bir film seçkisi var festivalin ve hangi filme yetişeceğimizi şaşırdık.
Denizden de istifade etmek isteyen ben, bazı filmleri festival sonrasına
bıraktım ama Eldeva Katya, dönüşte ilk izleyeceklerimden olacak. Olay yaratan
film, Derin Düşün-ce,sonradan yasaklanmazsa, onu da göreceğim umuyorum.
Müziğimi merak eden yönetmenler, oyuncular oldu epey. Güzel bir festival oluyor
her açıdan. Elbette, teknik sorunlar, vesaireler , bazı seçim hataları olmuş
olabilir, onlar da başka yazı konusu olur. Ben, kendi gözümden anlatmaya
çalıştım herşeyi. Yarın son günümüz
festivalde. Müthiş bir kapanış partisi olması umuduyla.
Ece Dorsay
ecedorsay@yahoo.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder