Gökkuşağının altından geçerken...

Gökkuşağının altından geçerken...

2 Ekim 2011 Pazar

Melankolinin Hapsinden Artık Kurtar…

Melankolinin Hapsinden Artık Kurtar…
25 Eylül 2011 BirGun Pazar Eki


Bu yazı çıktığında muhtemelen bir evvelki gün 100 bin şair gecesinde çalmış olacağım. Fakat bu yazıyı bir gün öncesinde yazıyorum haliyle. Heyecanlıyım. Sahne almaya ezelden beri alışık olmak da durumu değiştirmiyor, insan her yeni performansı için büyük bir heyecan duyuyor. Üstelik çok değer verdiğim dostlarım ve müzik insanları beni izleyeceği için bin kat daha heyecanlıyım. Heyecanlar ve yoğun hisler, bunlar güzel şeyler… Coşkular hele…Yaşamı yaşamaya değer kılan hisleri barındırmak güzel ama bedeli de ağır…Sürekli bir hüzün, ağır bir melankoli ve özlem hali…Çevremde sanat duyarlılığı olan insanlarda bunu gördüm ama kimimiz daha yoğun yaşıyor bu sürgün hissini…Her Günün Sonunda adlı bestemi 2002 yılında bestelemiştim aşağı yukarı ve elektrikler kesikti, “Bir Sürgün gibi yaşarken bu ıssız adalarda, kaçıp kurtulmak isteriz, nerdeyiz” diye yazmıştım karanlıkta kağıda. 2002 yılında, Tezer Özlü’yü pek bilmezdim veya Nilgün Marmara’yı ya da Virginia Woolf’u ama ürkütücü bir hissiyat birliği olmuş sanki o dizeyi yazarken. Küçük yaştan beri melankolinin hapsindeyim.

Dünyayı değiştirmek isteyen şairlerden biri gibi hissediyorum kendimi. “Gibi” si fazla hatta . Bunu çekinmeden söyleyebilirim. Eski çağ romantik şairleri Byron ve Shelley gibi ağır bir ruhani yük var sanki üzerimde…Siyasi bağlamda bakarsak, klişeleşmiş cinsiyet rollerini reddedip, kadının durduğu yeri flulaştırdığım için ve aşkın en anarşist ve devrimci gerçek olduğuna inandığım için… Tüm sınıfsal kategorileri reddettiğim için…Hümanizm eski bir kelime ama tekrar tekrar hatırlanmalı… Egoistokur.com web sitesi için sevgili Gülenay Börekçi benden 10 tane efkar şarkısı istedi. Bir çırpıda yazdım ama sonra aklıma bir sürü enfes şarkı geldi. 10 şarkıya indirebilmek için epey uğraştım. Sonunda tüyler ürpertici derecede hüzünlü olduğuna inandığım kalbi kırık 10 aşk şarkısı seçtim :

Antony and the Johnsons – The Lake
Damien Rice – The Blower’s Daughter
İlhan İrem – Anlasana
The Smiths – I know it’s over
A-ha – Manhattan Skyline
Patricia Kaas – Les Hommes Qui Passent
Jeff Buckley – Hallelujah
Leonard Cohen – In my secret life
Mazhar Alanson – Benim hala umudum var
Radiohead – Exit Music (for a film)

Kendimi ve dinleyenleri/okuyanları daha fazla hüzne boğmak değildi amacım. Aslında aşka dair coşkulu şarkılar da seçmiştim ama ismi efkar karması olan bir listede coşkulu aşk şarkılarının yeri yoktu. Yüreği en fazla dağlayanları seçtim. Kimi isyan eden, kimi umut besleyen, kimi aşka genel bir bakış atan şarkıları seçtim.

Şarkılar, şiirler hayata tutunmamıza ve hatta umutlarımızın yeşermesine yarıyorlar. Acımıza ortak oluyorlar. Dilediğimiz hayatı yaşama şansını ve/veya fırsatını elde edene kadar can simidimiz/dostumuz onlar. Dilediğimiz hayata ulaşabilirsek yani sevdiklerimize kavuşabilirsek zaten hep yanımızda olacak olanlar gene şarkılar ve şiirlerin dizeleri…
Buz gibi teknoloji çağında tam da ihtiyacımız olan, biraz hümanizm ve gerçek iletişim. Buz camların ardını görebilmek ve o camları aşıp sahici köprüleri yürümekten korkmamak, mert insanın hakkı olmalı…

Ece Dorsay
ecedorsay@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder