Gökkuşağının altından geçerken...

Gökkuşağının altından geçerken...

13 Haziran 2011 Pazartesi

ADA’dan Bağımsız Nağmeler

ADA’dan Bağımsız Nağmeler
12 Haziran Pazar 2011 BirGun Pazar Eki

9 Haziran gecesi, Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda, bağımsız müzik firmalarından Ada müzik 25. yılını kutladı. Ada’yı çeyrek geçe adlı bu etkinlikte, caz’dan etnik müziğe ve rock müziğe, halk müziğine her türlü müzik tarzına destek vermiş olan ve ticari kaygı gütmeden, müzik piyasasının kalitesini yükseltmiş olan, 400’ü aşkın albüm piyasaya sürmüş olan Ada müziğin, gözde isimlerini canlı izledik. Benim kişisel tarihimde 2000 yılı Roxy finalisti olarak Güneş ve Sen adlı parçama, Ada Müzik’in mütevazi stüdyosunda akustik ve solo bir demom kaydedilip, Ada Müzik’ten karma Roxy albümünde yer alması olayı vardı ki, her nedense o albüm (Roxy 2000 Finalistleri derleme albümü) bir türlü çıkmadı, çıkamadı. Sebebini öğrenemedim. Bir okul veya ekol olduğu da sık sık söylenir bu plak firmasının. Haksız da sayılmazlar, senelerce adını bile duyamayacağımız isimlere ışık tuttular. İşte, geçtiğimiz 25 yıl boyunca yolu bu ‘okul’dan ‘bir şekilde’ geçmiş Birsen Tezer, Bulutsuzluk Özlemi, Bülent Ortaçgil, Grup Gündoğarken, Gürol Ağırbaş, Hüsnü Arkan, Jehan Barbur, Mavi Işıklar, mor ve ötesi, Replikas, Yeni Türkü, Zuhal Olcay gibi sanatçılar kendilerine katılacak sürpriz isimlerle birlikte ‘ADA’yı çeyrek geçe’ başlıklı konserde bir araya geldiler.

İsmine ve müziğine hasbelkader aşina olduğum ama merak ettiğim Birsen Tezer, Çığlık Çığlığa adlı parça ile sahnede dev’leşti. Olgunluğu, karizması, ses rengi,vokal hakimiyeti ve duygu yoğunluğu muazzamdı. Caz ekolünden geldiğini bana epey hissettirdi ki bu coğrafyada bunu başarabilen az’dır. Mor ve Ötesi sound olarak zımba gibiydi. Kerem Özyeğen’in gitaristliği her zamanki gibi gümbür gümbür’dü. Harun Tekin biraz yorgun ve bitkin görünüyordu. Sanki tüm bu Eurovision ve müzik macerası hatta hayat onu yormuş gibi bir elektrik aldım. Solgundu ama şarkıları gene hakkını vererek söyledi. Şarkı seçimlerini ben yerinde buldum çünkü Şehir adlı ilk albümlerinden Yalnız Şarkı, Ada Müzik ile beraber ilk yola çıkış şarkıları. Çok da önemsediğim bir şarkıdır. Bulutsuzluk Özlemi’ni ilk defa canlı izleyebildim ve gerçekten albümlerden çok daha iyi geldi bana. Sound’da , şarkılar da coşturdu. Yollar yollar diye bağırdık hepimiz. Zuhal Olcay, Güller ve Dudaklar’ı çok güzel söyledi, sonlara doğru gözleri ıslandı, ben de etkilendim. Yine aşk var derken performansına neşeli başlamıştı oysa. Şarkıları gerçekten yaşadı. Zarafeti üstündeydi her zamanki gibi. Replikas, bu topraklarda arabesk/anadolu rock modeli müzik, ayağa düşmeden evvel 2000 yılında benim de finale kaldığım Roxy’de sahne alarak sivrilmiş bir grup. Yaptıkları iş gerçekten önemli. Çok daha avantgarde ve Pink Floyd vari bir ruhla, bizim topraklarımızın müziğini modern şekilde yorumlayan bir post rock grubu gibi göruyorum Replikas’ı ben. Distorsion’lar yaylı orkestrasını epey bastırdı ama senelerin sahne deneyimi kendini gösterdi. Bana çok fazla hitap etmeseler de, Türkiye’nin alternatif müzik tarihinde önemli bir yerleri olduğu kesin. Yeni Türkü, elbette gecenin en coşkulu dakikalarını yaşattı seyirciye. Derya Köroğlu’nun enerjisi bitmeyecek gibiydi. Tüm seyirci eşlik etti. Mavi Işıklar grubunu ilk defa izledim. Helvacı diye bağırarak başladılar çalmaya. Hepsi mavi gömlek giymiş, gerçekten zımba gibi çalan ve yıllara meydan okuyan, şaşırtıcı derecede ışıltılı bir gruptu. Keşfettiğime çok sevindim. “Rock and roll” ruhu hala yaşıyor dedirttiler resmen.
Seyirciye selam verirken bile hala dansediyorlardı. Şarkı aralarında barkovizyondan, müzisyenlerin ve müzik eleştirmenlerinin Ada müzik ile ilgili yorumlarını da dinledik/izledik.

Bülent Ortaçgil, artık o bildik, tanıdık samimiyeti ve sıcaklığıyla ruhumuzu kavradı. Eylül Akşamı’nı söylerken şarkı sözlerini unuttum dedi bir ara. Bu olay bile tüm seyirciden sıcak bir gülümseme olarak kendisine geri döndü. İki şarkı çaldı ama sahiden doyamadık. Ben şahsen doyamadım. Erkan Oğur’u canlı dinlemiş ama Ortaçgil’i ilk defa canlı dinleyen biri olarak, tam bir konserine gitmem gerektiği aşikar. Farklı akor yapıları ve kullandığı kapolar, benim akustik gitar sevgimi ve gitara bakış açımı anlatıyor adeta. Bu coğrafyada, gitarı bu şekilde kullanan kim var ki başka? Benim taptığım akustik durumları, folk tarzı ve ruhu işte. Arkadaki kocaman yaylı orkestrası da, her grubun/müzisyenin performansına boyut kattı.
Jehan Barbur de kendine özgü bir isim. Sesini, caz vokali ile kıyaslayanlara karşıyım ama.
Aslında benim çok da alışamadığım çocuksu bir ses tonu var. Kendine özgü evet ama muazzam bir ses diyenlerin abarttığını düşünüyorum. Dişi Bülent Ortaçgil yakıştırması için ise çok erken. Zaten 70’ler çok başka zamanlardı. Bugünün ozanları olarak bizim işimiz modern ozanlık. Başka bir çağın ruhunu taşıyoruz. Bireysel ve örseleyici bir çağ. Kısacası Ada Müzik’in konserine gitmiş olmak, Türkiye’nin bağımsız müzik tarihine tanık olmak gibi değerli ve güzeldi. Yollarımız çakışmamış olsa da, 1997 yılında ilk amatör demomu dinletip fikirlerini aldığım Murat Hasarı ile görüşmemiz, kişisel müzik tarihimde yer etmiş öğretici bir hatıradır.

Ece Dorsay
ecedorsay@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder