Gökkuşağının altından geçerken...

Gökkuşağının altından geçerken...

1 Eylül 2013 Pazar

Marissa’nın Gotik melankolisi

Marissa’nın Gotik melankolisi

5 Mayıs 2013 BirGün Pazar Eki


Ece Dorsay

ecedorsay@yahoo.com

Amerikalı folk şarkıcısı-bestecisi Marissa Nadler, melankolik ve kırılgan ruhuyla, 20 Nisan’da İKSV Salon’da bizleri büyülemeye geldi. Kendisiyle; şarkı yazarlığından Cohen etkisine, ressamlığından, Amerikan Gotik edebiyatına uzanan bir söyleşi gerçekleştirdim.

Benzer yol şeritlerini takip ettiğimizi hissettim.
                                      
Genç yaşına rağmen epey zengin bir diskografin var. Şarkı yaratma sürecin nasıl gelişiyor? 

İlhamın gelmesini bekliyorum. Bu beklediğim kadar sık olmuyor ve üretim sürecimde gerginlik yaratabiliyor.  İlginçtir ki, hayatımda yazdığım en iyi şarkılar, nereden geldiği belli olmayan ilhamlarla ortaya çıktı. Bilinç akışıyla birlikte, dil tufanıyla, bu hikayelerden bazıları satırlarda beliriverdi.  Gerçek anlamda hayaletlere inanmam ama bazı şarkılarımı yazarken, hayaletler tarafından ele geçirildiğimi hissettiğim üç örnek  yaşadım. Bunlar; Box of Cedar, Sylvia, ve yayınlanmamış yeni bir şarkım. Şarkı yazma çabamı daha üstün bir güce mal etmek istemiyorum. Eğer yaratıcılık açısından açık bir kapıysan, içinden ve dışından fikirler akar. Kelimeler, sayfaya bir nehir gibi dökülüverir.


Daha gençken, yaşadığımı hissetmek için, maceralı ve romantik bir hayat yaşadım. Sanatsal açıdan, reddedilmenin ve içine kapanmanın ızdırabını sevdim. Benzinim bu idi ve hayatımı hep ilham alabilmek için yaşadım. Son birkaç senede, böyle yaşamanın delice ve dayanılmaz olduğunu farkettim. Bir kez yaşıyoruz ve hayatımı sabote etmekten vazgeçtim. İnanıyorum ki, sanatsal işler, gayet sağlıklı insanlardan da çıkabilir. Müthiş bir şarkı yazarı olmak için 27 yaşında ölmek zorunda değilsin. Eğer 27 kulübü daha uzun yaşasaydı, duyabileceğimiz şarkıları düşünsene..


Edebiyat, şarkı yazarları için müthiş bir ilham kaynağı. Amerikan Gotik şiirlerinden etkilendiğini biliyorum. Ben de bir şarkımı, Edgar Allen Poe etkisiyle yazmıştım. Son EP’in, The Sister’da, kimlerden etkilendin?


The Sister, benim için romandan ziyade  bir öykü. Kendi ismimi taşıyan albümüm kadar geniş kapsamlı değil. Bu şarkıları yazarken, ciddi bir depresyon geçiriyordum. En büyük ilhamım depresyonum ve içinde bulunduğum çalkantılı ilişkiydi. Kendimi nerdeyse agorafobik ve dış dünyaya karşı paralize edilmiş hissettim. Ben ve erkek arkadaşım, perili bir evde yaşadık ve  hayaletlere inandığımdan bile emin değilim. Viktorya dönemine ait bu evde, karanlık bulutlar vardı. 1890 yılında inşa edilmiş bir evdi ve orada yazdığım çoğu şarkı bu atmosferin etkisiyle çıktı.


Albümü dinleyemiyorum bile. Özellikle, Apostle’yi. Bağımlılıkla savaşmak üzerine bir şarkı bu. Bu şarkıları yazmam lazımdı ama kariyerimdeki en zor şarkılar. Bunu dert etmiyorum.



Bir yerde okuğuma göre, sahne korkun ve sosyal anksiyeten var. Bu durum, sahne hayatına çok engel oluşturdu mu?


Ah evet, sahne korkusu ve sosyal anksiyete, 10 yıllık sahne hayatımı tehdit etti. Maalesef, konserlerimin çoğu sarhoşluğum yüzünden zarar gördü. Bunu itiraf etmek gurur vermiyor. Bir çok pişmanlığım var. Artık içmiyorum ve aklım başımda. Altı ay önce bir olay oldu. Puslu gri buluttan kurtulunca, gözlerimi açtım ve uzun zamandır özlediğim özgüveni yakaladım. Tekrar sahne almak için çaba göstermeye başladım. Jim Jarmusch ve Jozef Van Wissem katkısıyla müthiş bir konser verdik, ve bu olay, sahne hakkındaki hislerimi yeniledi. Kahramanlarımdan biri olan Jim Jarmusch’un bana, “ Müthiş bir gitaristsin, konserine bayıldım,” demesi beni çok etkiledi. O günden beri kendimi iyi hissediyorum.


Nick Drake gibi içe dönük sanatçılarda da sosyal anksiyete var. Onun müziğini de çok özel buluyorum. O da senin gibi, gitarı farklı akortluyor. Şarkı yazarlığını direkt olarak bir erkek sanatçıyla bağdaştırabilir misin? Karşı cinsten bir örnekle, sanatsal paralellik kurmanın ilginç olduğunu düşünmüşümdür hep.


    Sevdiğim erkek sanatçılar : Leonard Cohen, beni daha genç iken etkiledi. Tek başına, beni, yazmakta olduğum şarkı sözlerinin yaklaşımına yöneltti. Neil Young’u seviyorum. Nick Cave’i de. Bob Dylan. Klasiklerle büyümüş bir kızım. Hala onlara yöneliyorum. Yeni müziklerin birçoğu beni tatmin etmiyor.  


Gitarı temel enstrümanın olarak mı görüyorsun yoksa çaldığın diğer enstrümanları da eşit mi seviyorsun?  Şarkı yazmak için başka hangi enstrümanları çalıyorsun?


Temel enstrümanım, gitarım ve sesim arasındaki bağ. Gitarı keşfetmek için ağır çalışıyorum. Sadece tellere vurmuyorum. Gitarın tellerine rastgele vurup çalmak, enstrümana saygısızlık gibi. Punk rock veya heavy rock and roll’da tellere vurmak kabul edilebilir. Ama eğer akustik gitar çalıyorsan, sahiden çal. Şarkı söyleyebilen müthiş bir alet. Hala öğrenecek çok şeyim var, yaşam boyu süren bir yolculuk bu.


Appalacian dulcimer, banjo ve armonikayı amatör olarak çalıyorum. Hep piyano çalmak istedim. Rüya enstrümanımdı. Her nedense, bunu başaramadım.


Bazı çalışmalarında olduğu gibi, gerçek üstü karakterler hakkında mı yazmayı tercih ediyorsun yoksa daha kişisel sözler yazmayı mı? 


Sonradan farkettim ki, gerçek üstü karakterlerin çoğu, sahiden hayatımdan geçmiş insanların vekiliydi. Şarkılarımda sihirli bir ülke yoktu. İnanıyorum ki, işlerim bu yönüyle yanlış anlaşılabiliyor. Uydurma isimler, şiirsel araçlardı.


Entelektüel ve sanatçı bir ailede büyümek, büyük şans. Soyut bir ressam olan annenden nasıl etkilendin? Ağabeyinin yazıları, seni etkiledi mi?


Babamdan yeterince bahsetmiyorum aslında. Ağabeyime ve bana, inanılmaz bir çalışma etiği aşıladı. Bizden yüksek standartlar bekledi. Ailemiz, sanatla uğraşmamız konusunda bizleri yüreklendirdi.


Henüz bir yeni yetmeyken, bodrum katında, Jethro Tull kasetlerini dinleyip, usta ressamların resimlerini kopyalıyordum. Üniversiteye kadar erkek arkadaşımın olmaması, sanatıma biraz yardımcı oldu. Sanatçı olmaya kendimi adamıştım. Ağabeyimin, üzerimde büyük etkisi oldu. Onunla en eski hatıralarımdan biri,  benden , YES grubunun plak kapağındaki çizime bakarak kısa bir öykü yazmamı istemesiydi. Yani evet, yaratıcılık eğitimi.



Sanat eğitmenliği ve resim eğitimi almak müziğini zenginleştirdi mi, hangi yönden?


Yarı zamanlı sanat ve müzik öğretmeniyim. Özel ihtiyaçları olan , duygusal problemli lise öğrencilerine eğitim veriyorum. Evet, görsel gücümü korumama ve gözlerimi hep açık tutmama yarıyor. 



İstanbul konserin için heyecanlı mısın? Türkiye’ye hiç geldin mi? Bu şehir hakkındaki düşüncelerin, seyirciden beklentilerin neler? Marissa Nadler konserinden neler beklemeliyiz?


Çok ama çok heyecanlıyım. Türkiye’ye hiç gelmedim. İstanbul’un inanılmaz olduğunu duydum. Gerçekten görmek için en heyecan duyduğum yer.  Performans, hassas ve sade olacak. Tek başıma çalıyorum. Grup olmayacak. Sadece sesim, gitar ve şarkılar.. Umarım insanlar sever.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder