Gökkuşağının altından geçerken...

Gökkuşağının altından geçerken...

1 Eylül 2013 Pazar

Queen’li Müzikal ve Gürültü Ustaları

Queen’li Müzikal ve Gürültü Ustaları 

12 Mayıs BirGün Pazar Eki

Ece Dorsay


ecedorsay@yahoo.com


Londra’da 2003 yılında, bas gitar eğitimine gittiğim sırada, bol da müzikal izlemiştim. Grease müzikalinden, Abba’nın müziklerinin kullanıldığı Mamma Mia’ya, Rent, Madness ve Once gibi daha mütevazi müzikallere… Geçen ay gittiğimnde Once’u izledim ve geçen yazımda anlattım. Müzikallerin keyfi bambaşka. Film olarak çok fazla sevmem mesela müzikalleri. Babam bayılır. Sahnede izleyince çok etkileniyorum. Tüm o danslar, müzikler, sahnede beni daha fazla etkiliyor. Londra’da en uzun süre oynamış olan Cats’e ise hala gitmemiş olmam ilginç. Boy George’un Taboo’suna bilet bulamamıştık. Biletler ates pahası oldukları halde, yer bulunamıyor bazen.


Ülkemize de gelmeye başladı artık bazı müzikaller. Hem de birebir aynı kadroyla. İzlediğim en yüksek büçeli müzikal, ismiyle bunu hak eden We Will Rock You idi.

Londra’da tiyatro binasında, Freddie Mercury’nin heykeli olan muazzam bir girişi var.

Neden We Will Rock You’dan bahsettim, işte sebebi : 



Londra'nın en ünlü müzikali "We Will Rock You", dünya turnesinin 10'uncu yılı olan 2013'te İstanbul'da sahnelenecek.


Albümleri dünyada 300 milyondan fazla satan İngiliz rock grubu Queen'in en iyi 24 şarkısından oluşan ve 17 ülkede 12 milyondan fazla kişi tarafından izlenen ödül rekortmeni “We Will Rock You” müzikali, Avrupa turnesi kapsamında ilk kez Türkiye'ye gelecek.

Müzikal, 3 Mayıs- 12 Mayıs 2013 tarihleri arasında Ülker Sports Arena'da müzikseverlerle buluşacak. Ekip, İstanbul'da müzikali 16 kez sahneleyecek.
“We Will Rock You”nun temel fikri, 1996'da Venice Film Festivali'nde Brian May ve Roger Taylor'ın Robert De Niro ile tanışmasıyla ortaya çıktı. Kızı sıkı bir Queen hayranı olan De Niro'nun ikiliye “Sizin şarkılarınızdan oluşan bir müzikal yapmayı düşünür müsünüz” demesiyle müzikalin temeli atıldı.
Kraliçe 2'nci Elizabeth'in 2002'de düzenlenen 50'nci yıl kutlamaları kapsamında Buckingham Sarayı'nın bahçesinde yapılan gösteriye 12 bin kişi katıldı. Gösteriyi, yüz binlerce kişi sarayın dışından, 200 milyon kişi de televizyondan izledi.
Müzikal aynı yıl “Yılın En İyi Müzikali” dahil 5 ödül aldı. Gösteri, 2003 yılında 5 ayrı dalda, “En iyi Müzikal”, “En İyi Müzikal Aktörü”, “En İyi Aktris”, “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” ve “En İyi Yönetmen” ödülü dahil toplam 20 ödülün sahibi oldu.
İspanya'da 2003'te tamamı İspanyolca bir gösteri hazırlandı ve İspanya EMI müzikale “Platinum Disk” ödülü verdi. Bir yıl içinde 405 kez sahnelenen müzikal, sahnede bugüne kadar 800 bin kişi tarafından izlendi.
Ekip, 2005'te bininci gösterisine imza attı. Müzikal, 2008'de Asya turu yaptı ve 38 performans sergiledi.

Gürültü Ustaları


Dün, görüntü formatı Dvd çalarıma uymadığı için bir türlü izleyemediğim Gürültü Ustaları belgesel filminin DVD’sinin Türkçe versiyonunu bulup izledim. The Edge zaten en sevdiğim gitarist olmuştur. Delay pedalını 15 yaşımda koşarak aldığımı hatırlıyorum Tünel’den. İkinci el mavi bir Ibanez Delay. Muazzam sesler çıkarırdı ki hala öyle. Jack White’ında gitarı ne kadar kendine özgü çaldığını ve tek başına hem Robert Plant hem Jimmy Page rüzgarı da estirdiğini söylersem abartmış olmam. Elbette bir PAge değil ama grunge ile blues karışımı sound’u akıllara zarar. İlk aldığı kırmızı plastik gitarını “döverken” de ayrı bir güzeldi. Jimmy PAge zaten üstadların üstadı. Önceleri, güzel sanatlar ile uğraşmak istemiş. Tam da benim kafa bu işte. Çizim yapmaya çok fena ara vermiş biri olarak, çok yönlü sanatçılar motive ediyor. 


The Edge’in efekt pedallarına abanmasına kimisi hep dudak bükmüştür ama o ses katmanlarını yaratmak da, gitarı klavye gibi kullanmak da başka bir yaklaşım. Gitara, alternatif yaklaşan bir adam The Edge. Bu yüzden hep heyecan verici sesler keşfediyor.

İlk U2 albümlerinde bile Electro Harmonix Memory Man Delay ile neler yapabildiğini gösteriyor. Kısacası, imkanları az iken bile sınırları hep zorlamayı sevmiş The Edge.
Bildiğim şeylerdi ama belgesel bu 3 efsane gitaristi bir araya getirerek, olayı boyutlandırmış. Jack White’ın bu iki dev isimle (The Edge ve Jimmy Page) aynı belgeselde olması önce biraz hatalı geldi ama izledikçe Jack’in de sahiden yeni bir renk olduğuna emin oldum. Punk ve blues ruhunu iyi taşıyor Jack White.

Jack White’ın Son House plağı dinlettiği ve o yalınlıktaki öfkeden, tek başına başkaldırıştan bahsettiği sahne beni epey etkiledi. The Edge’in The Jam grubunu Top of the Pops’da görüp, işte farklı bir şey demesi, Delay pedallarıyla oynaması, Page’in Ramble On çalışı ve Led Zeppelin albümüne bir paragraf yazı yazılınca, ne kadar çok şeyi ıskaladıklarını görüp bir daha müzik dergisi okumadım deyişi. Mandolin çalan PAge… Müthişti, tekrar izlerim bu filmi hem de kaç kere….


Müthiş ve sahici bir müzik, gitar, rock and roll yolculuğu…



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder