Gökkuşağının altından geçerken...

Gökkuşağının altından geçerken...

11 Ocak 2010 Pazartesi

BİLİMKURGUSAL SESLER VE ÇAKMA SENTEZ

BİLİMKURGUSAL SESLER VE ÇAKMA SENTEZ
14:00 10 Ocak 2010

Sigur Ros’un dördüncü stüdyo albümü ‘Takk’ piyasaya sürüldü. Bizi çok farklı yerlere götüren İzlandalı genç topluluk hiçbir albümünde birbirine benzeyen bir sound’un ağına düşmüyor. Elbet artık kendi sound’larını oluşturdular ama ana dillerinde söyleme konusunda ısrar etmeleri sayesinde, global dinleyicinin sözlerin kıskacına düşmemesi ve yüreğinin götürdüğü yere gidebilmesi bence bir avantaj. Albümün 3. parçası ‘Hoppipolla’ ve ona çekilen klip çok etkileyici. Tatlı ‘ihtiyar’ların türlü yaramazlıklar yapıp hayatın tadını çocuklar gibi çıkarmaları keyifle izleniyor. Kapı zillerine basıp kaçmalar, bir mezarlıkta saklambaç oynamalar, bir bisiklete havai fişek atmalar gibi dünya tatlısı ve zararsız yaramazlıklar yapıyorlar adeta bir mahalle çetesi gibi...
Bilimkurgu delisi olmasam da bazı parçalarda aklıma ‘Yüzüklerin Efendisi ‘filminden sahnelere ne kadar uygun olabileceği geldi. Sıradan çocuklardan sıradışı şarkılar demiş yabancı bir dergi. Çizgili, İzlanda soğuğuna meydan okuyan yünlü kazaklarıyla ve sapsarı saçlarıyla okuldan eve yeni gelmiş masum bir öğrenci gibi duruyorlar. Oysa yarattıkları müzik ve sesler insanı müthiş yerlere götürüyor.
Jay Jay Johanson’un da yeni albümü yayımlandı. Jay Jay’in melankolik sesi ve caz ile trip-hop arasında gidip gelen melodileri ülkemizde fazlasıyla sevildi ve bu albümle de aynı kitleyi çekeceğe benziyor. 2002 yılında H2000 festivalinde sahne arkasında kısa bir sohbetimiz olmuştu. Kendisine ilk albümümü hediye etmiştim.
Hayatımda gördüğüm en sıska adamlardan biriydi diyebilirim. Sakin birine benziyordu. Albümümü dinledi mi orasını öğrenemedim. Sanırım melankolik duruşu dolayısıyla müziğimi paylaşmak istedim.
Johanson’un müziğine hiçbir zaman büyük bir hayranlık beslemedim çünkü daha evvelden aşina olduğumuz caz melodilerini elektronik bir altyapı ile birleştirmesi bana biraz ticari gelmişti.
Portishead bu konuda daha başarılı ve samimi gelmiştir bana. Gotan Project’in de tango müziği elektronik ritmlerle birleştirmesi, Coldplay’in en hit parçalarının Latin müziğine dönüştürülüp süpermarketlerde bile çalınmasından farksızdı.
Bu sentez konusu hep kafamı kurcalamıştır. Samimi olmadığında çok proje gibi kokar çünkü. Örneğin Dolapdere Big Gang’in sentezi bana yama gibi gelir. Sting’in bir parçasını alıp ortasına darbuka solo atmak lezzeti yakalanmamış bir yamaydı.
Oysa Massive Attack’in bizden sesleri kaydedip ‘Mezzanine’ albümlerinde kullanmaları, şarkıları dinlerken sahiden sesleri birbirlerine yedirip sahici sentez lezzetini samimiyetle yakaladıklarını gösteriyordu.
Duman’dan Batuhan’ın çok güzel yedirdiği riff’ler ile Yüksek Sadakat’in bana şahsen biraz planlanmış gelen gitar riff’leri arasındaki fark gibi bu sentez olayının samimiyeti....
Aslında olmamış denebilecek senteze en güzel örnek ‘Anadolu rock’ adı altında 90’larda çoğunluğa yedirilen bazı solo isimler. Neyse ki Replikas gibi gruplar çıktı da çoğunluğun kapıldığı ‘Anadolu rock’ çakmalarından biraz olsun kurtulduk.
Ece
Dorsay
ecedorsay@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder