Dünyaya Kirli Camından Bakanlara Karşı Önlemler
13 Mart 2011 BirGun Pazr Eki
Arap saçına çevirdiler hayallerimi. Hepsinden hala eminken, dünyaya cömertlik saçarken güneşimi kestiler. Karanlıklarında boğulan o kişiliksiz insanların saçtığı zehirden uzak durmak gerektiği aşikar. Geriye ne kalıyor diyor insan? Bu çağda en büyük ve sıcak liman, insanın kendi kalbi. Orada, derinlerde bir içsel güç var, işte tam da o güce tutunmak ve adeta sığınmak gerekiyor. Bazı insanların içi öyle pis ki. Sanırım sosyal paylaşım alanları da insanların bilinçaltı konusunda çok aydınlattı. Kimi her daim ilginç veya her daim tatlı, kimi her daim papağan, kimi negatiflik yayıyor, kimi kendi kusmuğunda boğuluyor. Bunun sonu gelmiyor. Birkaç güzel dostluk, uzaktan da olsa birkaç tatlı söz belki de yetmeli bizlere…
Laf oyunları, şakalar, imalar, paylaşımlar, müzik vesaire…Bunlar güzel şeyler..
Zehirli oyunlar ise bana göre değil. Ne yazık ki birçok kişi maskelerin ardından savaşmayı seviyor. Dürüstseniz, dobraysanız, açık kalpliyseniz fellik fellik kaçtıkları gibi bir de sizi çarmıha geriyorlar. Şeytani fikirlerini size yakıştırıyorlar. İçi güzel olan, kendisine sunulan güzellikleri görebiliyor ama kirli camı olanlara ne yapsanız boş. Kendi kirli camlarından değerlendiriyorlar tüm yaptıklarınızı.
Bukowski denemelerinin edebi değeri tartışılabilir ama çok doğru laflar eder bazen eserlerinde :” Her şeye yaslanın ama insan denen varlığa asla…” Bu cümlesi o kadar vurucu ki… Sanata yaslanabilirsiniz, hobilere, hayallere, bir bitkiye, bir hayvana… İnsanlar, mucizevi oldukları kadar karanlık varlıklar. Bunu bir kez daha öğretti hayat. Hele de bu bireysel ve rekabetin pohpohlandığı çağda öyle kalın ve görünmez duvarlar var ki…
Ya adapte olursun ya ölürsün. Resmen bunu görüyor insan. Eğer sanatçı ruhunuz yani ince düşünen ve hassas bir yapınız varsa vay halinize. Bir yandan yöntemler geliştirmek lazım, daha az yara almak için. Tabii, herkesin yöntemleri kendine ama bu yöntemler verimliliği arttıran pozitif şeyler olmalı. Delice bile gözükse önemi yok. Önemli olan içerde bir denge sağlamak.
Sanat, gerçekten bir ilaç. En basidinden sadece müzik dinlemek bile insanı çukurdan çıkarıyor bazen. Müzik bu gücünü asla kaybetmemeli. Yoksa mahvoluruz. Hepimizi koruyan bir güç varsa lütfen insanlığa biraz daha duyarlılık getirsin. 70’lerdeki insancıllığın dostluğun, 60’lardaki dayanışmanın ve muhalifliğin özlemini şiddetle duyuyorum. O dönemleri yaşadığım için değil elbette. Tam aksine, o dönemleri hiç yaşama şansınm olamadığı ve olamayacağı için. Yazarak ve üreterek, kendi içindeki o taze, genç, dahi güce biraz olsun dokunuyor insan. Dengesizlikte bile denge yaratmak o kadar önemli ki. Antik Yunan tiyatrolarında acıya mesafeli durmak gibi bir kavram varmış. İnsanlar acıları ve dramatik olayları sahnede izlerken, kendi sıkıntılarına karşı biraz mesafeli durmayı öğrenirlermiş. Ruhun arınması denirmiş buna. İşte bu zamanda, tam da buna ihtiyacımız var. Bizi üzen şeylerden biraz sıyrılmak için, kendi derdimize bile mesafeli durmak. Uzaktan kendimizi izlediğimizi farzetmek. İyi bir müzik veya romanla kendimizi yeniden tanımak ve belki inşa etmek, en azından yaralarımızı sarmak…Buna herkesin ihtiyacı var, istisnasız herkesin. Ruhu hassas olan azınlık yani benim gibiler ise belki sanatın dozajını arttırmakla yükümlü. Başka çare yok, tek seçenek bu.
Unuttuğum en önemli diğer silah : Mizah. Şart, şart, şart. Mizah, hem zeka, hem merhamet belirtisi çünkü. Olaylarla ve insanlarla başa çıkabilmenin en etkin diğer yolu. Bazense tek yolu. Hele de akıl almaz derecede saçma ve yersiz davranışlara maruz kalıyorsanız, mizah en güçlü silahınız olabilir. Şükran duygusu da demode olmuş ama bir o kadar etkili bir silah.
Bunlar, o aptal yardım kitaplarında yazan şeylerden hiç değil, inanın bana. Bunlar, kendi ruhundaki şiddetli devinimlerden yorulmuş bir sanatçının kendine çıkardığı dersler…Belki başka bir ruha da damlar ve yolunu bulur.
Ece Dorsay
ecedorsay@yahoo.com
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder