Parodi Dolu Bir Punk Ruh – Elvis Costello Konseri
6 Kasım 2011 BirGun Pazar Eki
Elvis Costello’yu birkaç sene evvel Açıkhava’da grubuyla izlemiştim. Sahnede olmaktan inanılmaz keyif alan, konser süresini ekstra uzatan adeta sahneden inmek bilmeyen, her saniyesinde bolca söz olan bol vokalli şarkılarını haykırmaktan sıkılmayan bir ozan ve enerjik bir “performer” görmüştüm sahnede. Punk ruhu ve şarkılarının kaotik yapısı, öfkesi, müziğe ve yaşama olan tutkusu; sahne karizmasının önemli bileşenleriydi.
Bu sefer sahnede tek başınaydı. Türker İnanoğlu Maslak Show Center’da verdi konserini.
Ben geç sahne alır derken, 21:30 diye belirtilen konser 21:00 da başladı. İlk iki dakikasını kaçırdım sadece neyse ki…Yerim mükemmeldi, 3. sıraya oturdum. En önden izledim desem yeridir. Sürekli twitter’a bakan veya telefon konuşan, oraya sırf davetiye ile gelmiş seyirciyi saymıyorum. Fanatik bir azınlık kitle de vardı neyse ki …Elvis, sağ arkasında kırmızı Nord klavye, tam arkasında gitar amfileri, ayak ucunda gitar pedalları, sol yanında nota sehpası ve bir diğer iskemle ile, akustik gitarları ve elektro gitarını ard arda çalarak “One Man Show” (Tek kişilik Şov) yaptı. Punk ruhlu bu dünya ilginci adam, pembe şapkası ve şık ceketiyle çok matraktı. Seyirci ile ilişkisi çok sıcaktı ama asla cıvık olmadan. En çok da mesafeli ama samimi duruşuna hayran kaldım. Notting Hill filmi ile dünya çapında ilgi gören “She” (O Kadın) adlı parçasını tek başına akustik gitarıyla çalarken bile muazzamdı şarkı. Bis yaptığında “ I want you” (Seni istiyorum) şarkısı ile bizleri mest etti.
En ilginci de, kendimi bir müzikalde hissetmeme sebep oldu veya modern bir rock tavernasında…Gazino havası yarattı. Bu nasıl oldu bilmiyorum ama seyircilerin arasında gezinerek, gayet sahici şekilde şarkılarını söyleyip ortamı fazla sulandırmadan espriler yaparak, keyfimize keyif kattı. Tek başıma sahnede çalan bir Don Kişot olarak, bu konser bana daha fazla cesaret ve ilham verdi ama yabancı isim olunca daha yargısızca bakıyoruz böyle ezber bozucu durumlara… Türk bir isim yapınca, “e hani nerde diğer müzisyenler” gibi sıradan tepkiler doğabiliyor ki benim sahnemde hiç olmadı demek ki doğru yoldayım.
Bir ozan/şarkıcının sahnede tüm enstrümanları ile baş başa konser vermesi çok samimi geliyor bana. Eski sarı caz kasa gitarıyla, delay efekti oyunları yapması, spagetti western dediğimiz kovboy filmi türlerinin müziklerini anımsattı. Kırmızı Nord klavye ile orkestral loop’ların üzerine değişik ve kakafonik piyano akorları çalarak, elinde megafon ile bağırarak performans da verdi. Epey ilginç ve kendine özgü bir atmosfer yarattı. Kimisi hiç anlamadı kimisi bayıldı. Zaten gerçek bir ozan da bunu yapabilmeli. Genel kitlenin anlamasını beklemiyordum. İngiltere’de pub’larda çaldığı günleri anlattı. Beatles üyelerinin sattığı Rickenbacker gitarın duvarlara çarpılarak eskimiş olduğunu ve her satın alanın sonradan dükkana geri bıraktığını anlattı. Altından yapılmış diye kandırılarak aldığı Gibson Les Paul’un sonradan altından daha değerli olduğunu mizahi bir dille anlattı. Bir adam, sanki bize evinin salonunda özel bir dinleti veriyor gibiydi. Çok samimi bir atmosfer vardı. Seyirci daha katılımcı olabilirdi ama en azından Costello’ya odaklandık. Bir ara, seyircilerden biri plağını imzalattı, keşke yanıma albümümü alsaydım, hediye ederdim diye düşündüm. Belli mi olur.
Diana Krall ile çok ilginç bir çift olduklarını düşünürdüm şimdiyse ne kadar uyumludurlar diyorum. Diana, sofistike caz vokali ve ağırbaşlılığyla, Elvis ise muzipliği ve punk ruhuyla birbirlerini dengeliyordur sanki. Evin içi müzik doludur. Epey motive edici bir deneyim oldu bu konser benim için…Elvis’in müthiş dünyasına dahil olmak adeta bir ayrıcalıktı. Grubuyla çalsa bu kadar etkilenmezdim. Solo performanslar benim için çok ayrı bir değer taşıyor. Tek kişilik “talk show” (konuşa şovu) gibi… Bu cumartesi Açık Radyo’da ikinci programımda muhtemelen Elvis Costello parçaları çalmış olurum. Her cumartesi 18:00’da Dağınık Oda…
Ece Dorsay
ecedorsay@yahoo.om
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder