Gökkuşağının altından geçerken...

Gökkuşağının altından geçerken...

13 Haziran 2011 Pazartesi

İki Güzel Konser : Marianne Faihtfull ve Hooverphonic

İki Güzel Konser : Marianne Faihtfull ve Hooverphonic
29 Mayıs PAzar 2011 BirGUN Pazar Eki

Önceki gece, rock müziğin muhalif kadın kraliçesi ve çınarı Marianne Faithfull konserine ikinci kez şahit oldum. İksv salondaki DEUS konserine çağırmıştı arkadaşım beni ve açıkçası o grubu pek fazla bilmiyordum. Bu da benim eksiğim ama bilmediğim bir grubun konserine gitmek yerine, aynı gece, müziğine bayıldığım Marianne Faithfull’a gitmeyi tercih ettim. Son anda, kapıdan da bilet alınabildiğini öğrendim ve kendimi İstanbul Modern’in Boğaz kıyılarına attım. Song for Nico şarkısı bile yeterliydi benim onu sevmem için. O şarkıda her daim bana dokunan bir şeyler var.

Sahnede yine kendiyle ve seyircisiyle barışık ama şarkı isteklerine boyun eğmeyen, orkestrasına saygılı ama mesafeli, çınar gibi duran Marianne vardı. “Working Class Hero is something to be” diye bağırırken coşturdu. (İşçi sınıfı kahramanı, olunası bir şeydir.)
Pink Floyd’dan Roger Waters’ın onun söylemesi için yazdığı bir şarkıyı söyledi.
Mick Jagger ve Keith Richards’ın ona yazdıkları, kendisini ilk ortaya çıkaran şarkıyı, yine seneler evvel Babylon’daki konserindeki edayla söyledi. Nick Cave’in bir bestesini ve Tom Waits’in bir bestesini söyledi. Bunların dışında kendi albümlerinden bolca parçaya yer verdi.
Rock müziğin dev isimleri ile nası bir dirsek temasında olduğunu ve kendisi de bizzat tarihi bir isim olarak hala ne kadar büyük bir tevazu içinde kalabildiğini zarifçe gösterdi.

Orkestrası, Morrissey’in orkestrası kadar kendine özgüydü. Gerçi Morrisey’in grubu gerçekten soundtrack tadında bir sound yakaladılar. Marianne’ın orkestrasıysa country/folk ve ballad rock dolaylarında mükemmel iş çıkardı. İki gitaristten biri slide gitarda resmen ZZ Top grubuna taş çıkaran sololar attı.Gencecik ve güzel bir kız olan piyanistiyse, aralarda vurmalı, üflemeli bir çok çalgıya hakim olduğunu gösterdi. On parmağında on marifet bir kızdı, grubun en genç üyesi.

Büyük keyif veren konserlerden bir diğeriyse Belçikalı trip hop ve elektronik- pop grubu Hooverphonic’in İKSV Salon’da verdiği konserdi. İkinci gecesine gittim.Vokalist değişmiş.
En taptığım Eden (Cennet) adlı şarkılarının sarışın vokalisti Geike Arnaert, grubu 2008 yılında, solo kariyer yapmak amacıyla bırakmış. Kadife sesli Geike’nın yerine gelen Noémie Wolfs, sahnede biraz tutuktu ve karizması eksikti. Sahne hakimiyeti zayıftı ve onun yerine sürekli bas gitarist konuştu, bir ara işi abartıp “talk show”’a çevirdi. Ayaklarını balkondan sarkıtan converse ayakkabılı bir kıza, ne kadar büyük ayakların var, çek onları gözümün önünden demesi bir parça kaba geldi bana. Belki de grubun müzik tarzıyla örtüşmeyen bir içli/dışlı tavır vardı bas gitaristte.

Massive Attack, Morcheeba ve Apollo 440 gibi gruplarla daha evvel turneye çıkmış olan grup, Fiona Apple’ın da ön grubu olmuş. İksv Salon’un ortamı gerçekten çok keyifli ve nezih. Dinleyici kitlesi de genç ve kaliteli. Bir kaç gece evvel arkadaşımla gittiğimiz Off Pera’da epey huzurumuz kaçmıştı. Laf atanlar, asılanlar derken soluğu kapıda almıştık. İksv Salon’da gayet rahat hatta gözümüz gönlümüz açılmış vaziyette eğlendik. Hem konser güzeldi hem de insanlar pırıl pırıldı.

Önümüzde çok güzel konserler var. Roxette’i aptal gibi kaçırdım aslında şarkılarına bayıldığım bir grup. Çocukluğumdan yer etmiş bir sürü şarkısı var : It must Have Been Love, Queen of Rain, Joyride ve daha saymakla bitmeyecek nicesi… Tarihine dikkat etmeyip, konser gecesi evdeyken kaçırdığıma uyandım. Uyandığımda geç olmuştu ne yazık ki.
Neyse, bundan sonrakilerde daha atak olmalı : Amy Winehouse, Suede, Raul Midon, Manic Street Preachers gibi isimleri kaçırmamalı örneğin. İnişli çıkışlı ve yalnızlığın dibine vurmuş modern yaşamlarımızda, konserlere gitmekten daha ihtişamlı bir kaçış henüz göremiyorum.

Ece Dorsay
ecedorsay@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder