POPSTAR YARIŞMASINI ALT ÜST EDEN KADIN
17:13 06 Aralık 2009
İTÜ’de konservatuar öğrencilerime Roll dergisi kapandı duydunuz mu dedim. Öyle baktılar yüzüme. Dergiyi duydunuz mu dedim. Hayır dediler. Hüzünlensem mi bilemedim…
Pırıl pırıl öğrencilerim var. Yanlış anlaşılmasın. Kaleme almak isterim birgün çalıştığım yerdeki müzik sohbetlerini… Müziğe bakış ve duruş, müziğin kendisinden daha mı önemliydi ne…Bunu iyiden iyiye özümsüyorum. Belki de çok yönlülük daha güzel… Farklı alanlardan beslenmek insanı daha sağduyulu ve zengin ruhlu yapıyor. Ben buna inanıyorum.
Edebiyat eğitimi alıp bir yandan müzik yapmak bir şansmış meğer. Sadece notalara dayanan bir eğitim insanı kapana kıstırabiliyor. Buradan geleceğim nokta aslında rating amaçlı müzik yarışmaları. Nota bilgisi yarışı bile değil daha da beter : Popüler olabilme kriterlerine sahip olma veya bu kriterlere ulaşma yarışı. Kısaca kabus. Gencecik insanların rating uğruna milyonların önünde küçük düşürüldüğü, egoların çarpıştığı, sektöre dair öğütlerin verildiği yani gözler önünde “star hamurlarının” yoğrulduğu varsayılan bir çarpışma. Adeta metaforik olarak kan gövdeyi götürür gibi… Sözlü şiddete yaklaşan durumlar… İlgiyi arttıran öğeler bunlar olsa gerek…”Rating” kelimesinin nasıl bir şeytan olduğunu gösteren bu yarışmalardan bazen küçük devrimler yaratan ve günümüzün sığ ve ucuz değer yargılarını sarsan insanlar da çıkabiliyor. Bunun en büyük örneği İngiltere’deki “Britain’s Got Talent” yarışması sayesinde keşfedilen Susan Boyle. İskoçya’da yaşayan 47 yaşındaki Susan Boyle sergilediği performansla sadece jüriyi değil, kendisine dudak büken seyirciyi de şaşkına çevirdi.
Geçmişi de, yarışmada seslendirdiği “Les Miserables” (Sefiller) romanından uyarlanan oyunun müziği “I dreamed a dream” (Bir Hayal Kurdum) şarkısı gibi ilginç ve sıkıntılı…
Kilise korolarında yıllarca şarkı söylemiş ve işsiz dolaşmış, 91 yaşındayken ölüm döşeğinde olan annesine verdiği sözü tutup tanınmış bir şarkıcı olmak için büyük bir adım atmaya karar vermiş. Şansı dönünce de yarışmaya kabul edilmiş. "I Dreamed A Dream" albümü ilk haftalarda elde ettiği satış rakamıyla ABD’de kadın sanatçıların çıkardığı ilk albüm rekorunu kırdı. Birinci haftasında 410 bin satan albüm, İngiltere müzik listeleri tarihinin en çok satan ilk albümü oldu. Tüm bunlar kulağa peri masalı gibi gelse de aslında işin en kayda değer kısmı, görüntüsü ve yaşı ile dalga geçilen bir kadının sesi ve yeteneğiyle sığ önyargıları kırıp geçmesi oldu. Popüler kültürün sığ değerlerini ters yüz eden gayet feminist bir devrim bana sorarsanız. The Washington Post’a verdiği röportajda şu cümleleri güzeldi : “Modern toplum, insanları dış görünüşlerine bakarak aniden yargılamaya çok alışık. Bu konuda kişinin yapabileceği fazla bir şey yok çünkü bu düşünce sistemi içselleştirilmiş ama belki bu başarım bu tarzda düşünüp çabuk karar veren insanlara bir çeşit ders olmuştur veya bir şeyler kazandırmıştır.” R.M. Campbell adlı müzik eleştirmeninin görüşüne göre günümüzde bir kadın eğer çekici değilse müzik kariyeri yapması çok zor. Letty Pogrebin adlı müzik yazarıysa : “Çoğunluk, yılları boşa giden bir yeteneğe üzülse de aslında Boyle’un 47 yaşına gelince başarıyı elde etmiş olması, orta yaşlı kadınlar için bir zaferdir.” diyor. Feminist düşünürleri ve popüler kültür hakkında yazan müzik yazarlarını da meşgul etmiş bir fenomen oldu Boyle’un keşfedilişi. Dilerim aslında popüler kültüre ve sektöre hizmet etmek için yapılan bu kar amaçlı programlar, böyle ilginç ve manalı durumlara vesile olur. Bu sayede insanların dar kalıpları ve hergün pohpohlanan görüntülere kaymış algılar başka renkleri ve güzellikleri de görmeye başlayıp kendini zenginleştirir. Gerçek sanatın amacı da bu değil midir zaten? Sorgulamak, sorgulatmak, yeni kapılar açmak, güzeli çirkin, çirkini güzel yapmak yani algılarımızla oynamak, topluma ve yerleşik değerlere meydan okumak ve daha nicesi…
Ece Dorsay
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder