Morrissey’in sesi ile Bulunan Şifa
Morrissey, kendine özgü hareketleri, ses tonu ve doğal
tavırlarıyla yine büyüledi. Sadece beni değil, tüm seyirciyi büyülediği çok
barizdi. 19 Temmuz 2012 Perşembe, Cemil Topuzlu Açık hava Tiyatrosu… Büyülü bir
yaz yaşattırdı bu mekan bize. Sezen Aksu konserlerini kaçırdım ama 5 Eylül’e
biletimi aldım. Antony Hegarty, Morrissey, Sezen Aksu, Açıkhava’yı aynı
haftalar içinde aşka boğdular. Altıncı sırada olduğumu görünce mutluluktan
havalara uçtum. Sahneye daha yakın olamazdık. En öndekiler, sahne
yüksekliğinden dolayı sıkıntı çektiler. Benim yerim, olabilecek en makul yerdi.
Moz, beyaz gömleği ve kotuyla gayet sade hatta sıradan giyinmişti ama bu
sadeliği, kalpten gelen tavrıyla çok güzel taşıyor. Konser başlamadan önce, ön
grup olarak çıkan Kristeen Young, tek başına, klavyesiyle, retro 80 sound’u ile
ilginçti ama punk saçları ve çığlıkları, Tori Amos ve Bjork sularında gezmek
isteyen halleri dahi, pek olmamış Serpil Çakmaklı saçlarını kurtaramadı.
There is a Light that never goes out’u çalmadı ama Meat is
Murder’dan sonra aniden gelen Let me Kiss you ile sevindirdi. Meat is
Murder’daki çarpıcı ve yürek yakan, işkence çektirilerek öldürülen hayvanların
görüntüsüne dalmıştık ki , Let me Kiss you’ya birden geçiş yapmak zor geldi.
Yüreğime en fazla çarptığı parça ise “I know it’s over” oldu. Bu şarkının
performansı, cidden sarstı. İlk kez, Jeff Buckley’in konser DVD’sinde
Hallelujah’ın nakarat arasında Jeff ‘in yorumuyla tanımıştım bu şarkıyı.
Mikrofonu seyircilere uzatan Morrissey, pek tatmin edici
cümleler duyamadı bence. “Benimle evlen” veya “ seni seviyorum” tarzı klişe
laflara Moz’un cevabı : “Çok duygulandım” diyerek parodi yapmak oldu. “Adamın
dibisin” diye bağıran kişi belki biraz daha ilginçti. Güldürerek düşündüren
cinsten, güzel bir yorumdu bence. Komik gelse de kulağa… Müthiş bir orkestrası
olduğunu hep söyledim. Sıradan bir rock grubu gibi değiller. Acayip gitar
sound’ları, sound-track gibi tınlıyor ve U2 gibi bizi efekte boğmadıkları
halde. Gitaristi, kadın kılığında çıktı bu sefer sahneye. Kimisi, transeksüel
zannetti kendisini. Cinsiyet klişeleriyle, şablonlarıyla, onları ters yüz
ederek dalga geçmeleri hoştu.
Egoistokur.com sitesi için, Efkar Karması listeme seçtiğim
“I know it’s over” ı söylemesi manidardı zaten. Göz yaşlarıma hakim ol(a)madım.
Şifa gibiydi Moz’un sesi ve nefesi. “
“I am throwin my arms around Paris” i söylerken, kalbimde
kelebekler uçuştu. I have Forgiven Jesus performansı beklerdik ama olmadı. Bu
şarkının yokluğunu gerçekten hissettim. Irish Blood, English Heart da eksik
kaldı. You Have Killed Me, çalmasını , söylemesini çok istediğim şarkısıydı ve
söyledi. Peyote’de, Moz Tribute gecesinde bu şarkıyı yorumlamıştım.
First of the gang to die ve bigmouth strikes again de güzel
olabilirdi ama çok da dert etmedim.
Hangi şarkıyı söylerse söylesin, Morrissey’in insan ruhuna
şifa gibi gelen bir ses rengi, tavrı ve aura’sı var. Melankolinin dibine de
vurdursa, bunu çok kontrollü yapıyor sanki. Umutsuz bir ağrıdan çok, hayatın
sillesini kabullenmiş bir barışıklık hali geliyor üzerime.
Dünyaya ve düzene baki olan öfkesi dahi, insanı daha
yaratıcı olmaya itiyor sanki.
Angaje edici bir duruşu var.
Üzerine atılan Anti-Royal kartını yüzüne yapıştırdı. Çok manidardı.
Kraliyet ailesini, korkusuzca eleştiren bir sanatçıya yakıştı o kart. Türk
basınına verdiği röportajda : “Sizler de beni kurtardınız” cümlesi kalbime
kazındı. Müziğin kurtarıcı gücünü, bu konserde tekrar hissettim. 2006’da ,
üniversitede son finalime girdiğim günün akşamı Efes Pilsen One Love festivalinde
Morrissey’i izlemiştim. Kafamda, kendisiyle ilgili sorular devam ederken,
birdenbire “This is British Zeki Müren” demişti seyirciye. “Siz bir sanat
eserisiniz”de demişti bizlere. Zarafet bu olsa gerekti. 2011’de Efes One
Love’da Let me kiss you şarkısını yorumlamıştım sahnede, binlerce kişiye. Bu
konsere gitmeden, şarkının en can alıcı cümlesi : “ Beğendiğin birini hayal et
ve seni öpmeme izin ver” i yazdım twitter’a ve kaç kişi bunu diyebilir ki
yazdım. Konserde, o cümleyi söylerken gömleğini çıkardı J Seyirciye fırlattı.
Türk bayraklarına torpil geçmesi bana hiç yapmacık gelmedi, aksine seyircisine
olan sevgi ve saygısını gösterdi. Kısacası, bu konseri izlemek için en konforlu
yerdeydik ve gitmeye fazlasıyla değdiği şüphe götürmez. Bir efsaneyi ikinci kez
izlemenin kıvancını yaşıyorum. 29 Ekim 2011’de, Açık Radyo’da ilk programımı da
The Smiths’e ayırmıştım. Geçen hafta da sadece Moz çaldım radyoda. Peyote’de
seneler evvel (sanırım 2008 filan) The Smiths gecesinde çalmak da muhteşemdi.
Arka perdede the Smiths klipleri dönüyordu. Eveyday is Like Sunday, Let me Kiss
you ve You Have Killed me yi çalmıştım ki konserde de hepsini çalması manidar
oldu. Seni seviyorum Morrissey… Neden mi? Çünkü hayatın en hazin gerçeklerini, senin
kadar huzurlu bir sesle söyleyen kimseyi tanımıyorum.
Kabaca, playlist’i buraya yaziyorum, eksik veya hata
olabilir :
·
Intro
(The Smiths song)
(The Smiths song)
(Frankie Valli cover)
(The Smiths song)
(The Smiths song)
(The Smiths song)
19.
Encore:
Ece Dorsay
ecedorsay@yahoo.com