Antony Hegarty, İstanbul Filarmoni Orkestrası ile
Büyüledi
15 Temmuz 2012 Birgun Pazar Eki
9 Temmuz 2012 Pazartesi. Bu tarih, altın harflerle yazıldı,
konser ve müzik tarihime. Kendi kariyerimde değil, zaten kariyersel olarak
bakmıyorum yolculuğuma, daha ziyade ruhani müzik yolculuğumda Antony Hegarty’i
dünya gözüyle görmek ve ibadet gibi söylediği şarkılarını dinlemek
büyüleyiciydi. Sahne gerçekten görkemliydi, sadelik içinde bir görkem.
Antony’nin ruhani kişiliği, kırılganlığı ama gururlu duruşu,
naif dansları gerçekten samimiydi.
Konsere hayranı olduğu Selda Bağcan dizeleriyle başladı : “'Vurulduk Ey Halkım”
“Cripple And The Starfish” de
beklediğim ve beni her daim çarpan şarkılardandı.
Erkek egemen bir dünyada yaşadığımızı vurguladı ama ilerde
feminen bir dünyada varolacağımıza olan inancını belirtti. Seyirciye, ülkemizde
kadınların durumuyla ilgili sorular sordu. Kadınların histerik olarak
görüldüğünden ve her kadına tek boyutlu bir gözle bakıldığından bahsetti.
Arkalardan maço bir tip (konserde ne işi vardı bilmiyorum.)
“Sus da şarkı söyle” dediğinde Antony cevabu yapıştırdı : “ Benim konuşmam da
müzik” dedi ama kırılmıştı bir kere. Çok ilham verici olabilecek bir sohbet
yarıda kesildi. Antony, şarkılara devam etti ama böylesine kaba bir müdahale,
beni sinirlendirdi. Antony konserini hak etmiyor böyle insanlar.
O kişinin yanındakiler, gidebilirsin memnun değilsen dediler
ama nafile. Hope There is Someone ile bis yaptığında, göz yaşlarımı zor tuttum.
Twilight da muhteşemdi. Konserin ilk şarkılarında, Antony’nin sesi biraz daha
az geliyordu, açıkhava’da ses dağılıyor gibiydi. Sonradan düzeldi. Daha dengeli
gelmeye başladı tüm enstrümanlar. 2007’deki Şan tiyatrosu konserini kaçırmış
biri olarak, bu sefer gitmem lazım dedim ve tatili de erteledim. Daha samimi
bir mekanın daha iyi olacağı kanıdındayım ama Açıkhava’da da yıldızların
altında , yaylı orkestrasıyla, Antony bizi büyüledi. Orkestrasına eğilerek
selam verişi de zarafetti.
Gay çocukların ne kadar yaşam dolu olduğundan, sevinç dolu
olduklarından bahsetti. Cinsiyetçilik ve ayrımcılıktan dem vurdu. Daha önceki
konserine göre, daha aktivist, hararetli konuşan bir Antony olduğunu
söyleyenler oldu. Sohbeti dahi büyülüydü. Türkiye’de kadınların dövülüp
öldürüldüğünü duyunca, üzüntüsünü gizleyemedi ama tüm dünya benzer durumda
diyerek ülkem seyircisinin yanında durdu. Umut olduğuna dair mesajları da eksik
etmedi. Geleceğe güzellikle bakan bir ruhun nefesi gerçekten iyi geldi. Hüznünde,
melankolisinde bile umut olan ender bir ozan gördüm. Bir cennet bahçesi sunar
gibiydi sahnede adeta.
The Lake şarkısını bekliyordum ama nedense söyleme ihtimali
de az diyordum. O şarkıyı söylemedi ama aratmadı da. Benim en sevdiğim şarkısı
the Lake. Aynı zamanda çizim yapan ve sergiler de açan Antony’nin bu renkli
kişiliğinde kendimden bir parça buluyorum. Çizim ve müzik ayırt etmediğim sanat
dalları. Acımasız sektörde, kırılganlığıyla varolabilmiş ender bir ozan Antony,
bu yüzden naifliğine daha bağlıyım. Film ekiminde de bir dokümanter filmde,
kendisi de yer aldı. Sanırım Cohen’in şarkılarını yorumlayanlardan
bahsediliyordu filmde. Antony , orada da inanılmaz doğal ve zarifti.
Bu konserin kıymetini sahiden anlamak için müzik
duyarlılığından öte, toplumsal bir duruşun önemini anlamak gerekiyor, dünyayı ,
varolan egemen gözlerden daha farklı bir gözle görmenin yükünü bilmek,
duyumsamak gerekiyor. Öteki gibi hissetmenin veya hissettirilmenin ağırlığını
bazen de güzelliğini yaşamak gerekiyor. Etiketsiz , isimsiz aşka/sevgiye
inanmak, yürekten yaşamak gerekiyor. Biraz olsun ruhuma merhem oldu bu konser…
Sıra, haftaya ülkemize ikinci kez gelecek olan Morrissey konserinde.
Ece Dorsay
ecedorsay@yahoo.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder