Gökkuşağının altından geçerken...

Gökkuşağının altından geçerken...

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Uzansam Parıltılarına…

Uzansam Parıltılarına…
7 Ağustos 2011 BirGun Pazar Eki

Sigara paketi duruyor masada… Elim gidiyor ama bağımlısı olmadığımı biliyorum o yüzden yeltenmiyorum alıp yakmaya. Bazen yakıyorum bir tane…Nadiren… Kalp de söz dinlese ve bıraksa gerekmeyeni, ağır geleni, boğanı olduğu yerde…Hayır, illa gömüyor kendi derinliğine tüm dalgaları ve tekrar hortlatıyor bilinmeyen karanlıkları. Yakamoz gibi yanıp sönen, bir kendi halinde duran bir coşan parıltıların gösterdiği dönemeçli yolda ilerliyor yüreğin kendisi. Saçlarımı olduğu gibi bırakıp, buruşuk tişörtümle çıkıyorum yolculuğa. Bilmediğim yolda günbatımını izliyorum otobüsten. Unutulmayacak bir yol hatırası. Tek başıma olmamın verdiği ürkeklik ama özgürlük duygusu, güzel anılar biriktirince zafer duygusuna dönüşüyor. Bilinmezliği yenmenin ve her birini hatıralara çevirmenin sonsuz coşkusuna dönüşüyor eski ürkek hislerim…

Labirent dediğimiz o karmaşık yapı aslında güzel bahçelere çıkabiliyor bazen. Her ne kadar, sürekli koridorlara mahkum olsak da, ara sıra ulaştığımız yerler için değiyor dolanmaya, bilinmeyen karanlıklarda…Hem içerde hem dışarıda, karmakarışık bir labirentin varlığı…
Evine dönmeyi henüz istemeyen bir gezgin olmak ruhumu hafifletirken bazen hayatımı düzeltme isteği ve azmi verdi bana. Symrna yollarında sürekli bir otobüs yolculuğu…One Love Festivali ardından Bodrum oradan İzmir ve ardından Çeşme. İzmir ile Çeşme arası gidip gelmeler. Dünya keyiflisi ve adrenalin dolu Cumartesi’ler…Tek başınalık bir yandan, içimdeki renkler bir yandan, mucizevi karşılaşmalar, karşılıklı gülüşmeler ve şakalaşmalar bir yandan…Gizem dolu yolculuğun orta yerindeki gezgin bir ruhun dostluk halleri, sevgi halleri, aşık halleri…

Bar taburesinde, votkaları yuvarlarken, müziğin renkli hallerine kaptırıyorum kendimi… Portakallı votka ardından elmalı votka içmek ve bardaki insanların türlü hallerini gözlemleyen sessizlikte olmak. Sigara otlandığın genç kadınla kahkaha atmak ve sonra barda çalışan Brezilya’lı dünya iyisi bir ruh ile ahbaplık etmek. Yapayalnız, pansiyondaki çatı katı odanda dönüp durmak ve mesajlarına bakmak. Uykulu gözler, karmaşık sözler, hülyalı günler…

Klişe bir bar sahnesi de değil aslında bu. Tek başına yolculuğun duraklarında eşlik edilen ahbaplar, dostlar, duygular, anılar… Bu şehri seviyorum : İzmir’i. Tahammül edilmesi zor nem oranına rağmen. Belki bir dosttur beni buraya bağlayan, belki Ege denizi, belki insanlarının sıcaklığı, belki huzur veren durgun hali…İstanbul’u hala özlemedim…
İnsanları özlesem de kaotik şehrimi özlemedim.

5 Ağustos Cuma gecesi 1:00’da Rock-a Fest’te solo olarak sahne almış olacağım. 3 gün süren festivalde birçok alternatif ve rock’a dair isim var : Kesmeşeker, Bandista, Eski Bando, Başıbozuk, KırkbinSinek,Red House, MisPis vesaire…Bugün Eski Foça’ya doğru yola çıkıyoruz. İzmirde sanat ekibi Emrah Atik ve arkadaşlarıyla. Sağolsunlar sohbetleri ile renk kattılar geçen gün toplandığımızda. Babylon Aya Yorgi’de de epey eğlendik. Aya Yorgi koyu zaten ayrı bir güzel…Türkuaz rengi bir deniz. Altun Yunus koyundaki Boyalık sahili de incecik kumlarıyla nefis bir sahil. Bolca müzik istiyorsanız Aya Yorgi sahilindeki mekanlar daha uygun.

Teoman, müziği bıraktığını ilan etmiş. İlk duyuşta pek inandırıcı gelmez bana böyle kararlar ama piyasa koşullarının, yerini en belirginleştirmiş müzisyeni bile ne kadar yıprattığı ortada. Tam olarak bana hitap etmedi hiçbir zaman ama bu ülkede kendime nispete yakın bulduğum nadir sanatçılardan biri. Bana hitap eden tarafı, zampara veya bar serserisi olan tarafı değil. Daha ziyade; melankolik, varoluşçu, hüzne aşık, yaşama tutkusu olan, buruk ama incelikli tarafı. Sanıyorum ki bu kararı, uzun veya kısa vadede değişir. Bir ozan/müzisyen, dinleyicisinden kolay kolay kopamaz.

Ece Dorsay
ecedorsay@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder