Rock-a Festivali’nde Güzel Ruhlar
14 Ağustos Pazar 2011 BirGun Pazar Eki
5 Ağustos Cuma gecesi 1:00’da Rock-a Fest’te sahne alacağımı öğrendiğimde, gecenin geç vakti açık havada sahne almanın çok büyülü olacağını düşünmüştüm ve yanılmadım. Uzun süredir İzmir’de olduğum için yakın dostumun akrabasından ödünç bir elektrik gitar aldım. 3 baykuş ahbap beni ve dostumu festivale mini-van’a benzeyen rahat bir araçla götürdüler. Ne kadar teşekkür etsem az’dır. İzmirdesanat.org web sitesinden Emrah Atik, Mert Ataol ve Yaman Kocasinan gerçekten bir konser ekibi olabilecek kadar profesyonel kimlikte insanlar. Hem gerçek dostlar hem gerçek yardımseverler olmaları da ayrı bir keyif kattı yola. Tozu dumana katarak Eski Foça’ya doğru yol aldık.
Gökte yıldızların çok yakından göründüğü bir geceydi. Bu sefer Groovebox’um olmadan sadece gitar ve vokal olarak sahne almaya karar verdim. İyi ki de öyle yapmışım. Delice esen rüzgara rağmen, mandallarla nota sehpasına tutturduğum defterimin uçmasına, gözlerimi sürekli örten saçlarımın önümü görmeme engel olmasına, toza toprağa, kısıtlı imkanlara rağmen, mükemmel bir seyirci ile buluşmanın keyfini yaşadım. Şarkılarımı ezbere söyleyenler, Kırmızı Karanlık’ı tekrar çalmamı isteyenler, dünyanın çeşitli ülkelerinden gelmiş turistler, hippie’ler, Barışarock’u aratmayan bilinçli dinleyiciler, penamı isteyen biri, konser sonunda sahne yanına gelip : “Tüm cinsiyetleri aşan bir sesiniz var” diyen uzun saçlı genç adam, tüm bunlar kalbimde unutulmaz izler bıraktı. Janis Joplin çalmamı isteyen biri oldu. Henry Lee yorumu çalmamı isteyen de oldu. Amy Winehouse’dan No Good adlı parçayı cover’ladım, yorumladım. Dostum Seçil Demirel’i sahneye davet edip son şarkılarda, fırtınadan deli gibi uçuşan sayfaları tutması için yardım istedim. Gerçek bir dost diye seslendim ona mikrofondan. Gerçek bir dost. Bana böyle bir dostu hediye eden İzmir’i seviyorum.
Kesmeşeker’den sonra sahne alarak Cuma konserlerinin kapanışını yapmak güzel oldu. Yolda başımıza gelen aksilikler ve kazalar bile tatlı birer hatıra olarak kaldı. Eski Foça’dan çıkarken karanlıkta yola atlayan dört adet yaban domuzuna çarpmamak için ani fren yaptık ve bir tanesinin tüyleri havada uçuştu. Havada uçuşanları et parçası sanarak dehşete kapıldık ama en çok da aracımız sürüklenecek diye panikledik. Neyse ki domuzun yara almadan kurtulduğunu öğrendik. Gece, Eski Foça’da karakola gittik çünkü arabanın plakası domuzla beraber kayıptı.
Eski Foça sokaklarında dolaşırken önümüzden geçen taksideki dört genç Ece diye tezahürat yaptılar. Gerçek üstü bir rüyada sandım kendimi. Bir çorbacıya girip karnımızı doyurduk. Sabaha karşı 6 gibi bizi Çandarlı’ya bıraktılar yani oraya ancak vardık. Bu sırada arabada kahkahalar gırla gidiyordu. Yol Dj’i ben oldum ve çeşitli CD’ler seçerek yol müziklerimizi hazırladım. Gün doğarken halen yollarda gidiyorduk. Harika bir manzaraydı. Arabayı kenara çekip, Çandarlı kıyılarına yaklaşan yunusları izledik. Nadir görülecek bir olaydı.
Kısacası, hem seyirci kitlesi olarak hem de yeni dostluklar kurmak anlamında, unutulmaz bir festivaldi. Belki de yaptığım ve karşılıksız kaldığını düşündüğüm tüm güzelliklerin, bir şekilde bana (bambaşka ve beklenmedik bir yerden) geri dönüşünü yaşadım o gece…
Ece Dorsay
ecedorsay@yahoo.com
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder